Sayfalar

31 Mart 2014 Pazartesi

Film Kuşağı Part 4 : Animasyon Film Önerileri


Animasyonların en güzel yanı da bir filmden öte kendinizi bir seyirci olarak kurgunun içinde bulabilmeniz, yanı sıra fazla "kafayı yormadan" tadını çıkarabilmeniz...Listede verdiğim filmler hakkında konu-yorum ikilisinin üzerinde fazla durmadım şayet; izleme niyetiyle konuyu her yerden araştırabileceğiniz gibi, yorum da izledikten sonra kafanızda şekillenecek; bir yerde benim yorumlarımın da anlamı kalmamış olacak:) Böylelikle kendimi yeterince ezdikten sonra; an itibariyle almış olduğum karar neticesinde her film için sadece bir cümle kurmaya niyet etmiş oldum.

ASLAN KRAL: Çocukluğumun efsanesi; animasyonlara müptela oluşumun yegane sebebi, ölmeden izlenmesi gereken...Hakuna Matata!

ICE AGE: Her seri ayrı bir tat, ayrı bir macera; buzun hikayesi ;)

RANGO: Daha önce hiç kimse bu kadar cesur olmamıştı...

RATATOUİLLE: Lezzet ustası faremiz

UP: Gerçeğe ve hayallere gökyüzünden bakmak; duygu dolu bir hikaye


MARY AND MAX: Yalnızlığın paylaşılmış hali.

THE SIMPSONS: Bir efsane; hiçbir sezonunu kaçırmadığım bir aile durum komedisinin seyri film keyfi

ÖLÜ GELİN: Aşkının peşini bırakmayan hem deli hem ölü kız;)


Ve elbette ismini de anmadan geçemeyeceğim; Kayıp Balık Nemo, Ejdarhanı Nasıl Eğitirsin, Wall-E, Çılgın Hırsızlar, Köfte Yağmuru...

Ezber arşivimden ilk aklıma gelenleri böyle sıraladım; şimdilik bunlarla başlayabilirsiniz; elbet de beğenerek izlediğim animasyon filmler arasından listeme eklemeyi unuttuklarım var mı diye kaygısını duymuyor değilim...
Mutlu kalın; hoşça kalın...

29 Mart 2014 Cumartesi

FiLm Kuşağı Part 3 : FROZEN

Çizgi filmleri,animasyonları,karikatürleri hep sevdim..Küçük bir çocukken de, yetişkin olduğumda da..
Okunulan her yazıda, izlenilen her filmde kendinden birşeyler bulabilirsin belki ama fotograflarda bulamazsın, başkalarının yüzleridir onlar..Oysa bir çizgi resme, karikatüre kendini benzetebilir,kendini onun yerine koyabilir ya da onunla ilgili hayaller kurabilirsin..

Çocukken bunlar daha kolay olur herkes için, bir erkek çocuğu evinde redkit olabilir ya da bir kız çocuğu hiçbir çaba gerektirmeksizin pijamalarıyla dahi pamuk prenses olabilir ama birer yetişkin olduklarında o çocuksu hayal gücü kaybolmaya başlar, benim içinse daha farklı; yetişkin biri olarak bile kendimi çizgilerde hayal ederken bulabilirim; demiştim sizlere ;)

Filmin konusundan bahsetmeye pek gerek yok; genel anlamda; tek cümlelik özet haliyle film : Elsa istemeyerek de olsa; kraliçesi olduğu ülkeyi ebedi kışa mahkum eder ve kız kardeşi Anna ise sıçılanı sıvamak üzere bir hayli uğraşmak zorunda kalacak ve kendini maceranın içinde bulacaktır;)

Güzel tanımladım vallahi, IMDB yetkililerine duyurulur; "sıçılanı sıvamak" yerine "her şeyi eski haline getirmek" diye değiştirip birebir kullanabilirsiniz; yine de sıçılanı sıvamak daha etkileyici; neyse..

Film bir Disney yapımı.Disney'in hiç bir animasyonu görsellik açısından hayal kırıklığı yaşatmaz; böylelikle Frozen da maça seyircinin nazarında 1-0 önce başlar...

Gel gelelim; açıkçası ben; daha yaratıcı bir senaryo beklemiştim..Animasyon filmlerin en büyük gücü masalsı senaryolarıdır. Konu olarak; filmin en başından,sonunu tahmin etmen mümkün; dolayısıyla malumun ilanı
nı izlerken insan biraz sıkılmıyor da değil...
Benim için filmin en vurucu tiplemesi ise OLAF oldu ki; kendisi tam anlamıyla tek başına animasyon kariyerine devam ederse şaşırmayın ;)

Sanırım ben çok fazla beklenti içerisinde izlediğimden benim için biraz hayal kırıklığı sayılsa da; film güzeldi...Benden söylemesi...


Ne Var Ne Yok?

Günlerden Cumartesi...En sevdiğim gün...Saat 12:23 itibariyle yazmaya başlıyorum ve nitekim her zamanki gibi bu günde kendimi yorgun hissediyorum:)

Bloga yazmayalı tam 7 gün harcadım ömrümden; gelgelim pek de bir havadisler silsilesi niteliğinde yazı hazırlamam içinde bulunduğum durum dolayısıyla mümkün değil.Bu hafta oldukça sıradan,durağan ve bir o kadar da buhranlı geçti benim için:) Bende ortaya karışık misali "Ne Var Ne Yok?" dedim ve kendi kendime kısa bir söyleşi yaptım.

Nişana son 20 gün kaldı; benim ise ufak tefek, yapılması farz olan hazırlıklarım bekleme koltuğunda hali hazırda oturuyor..TıKTıKçıLaR'ım sizin anlayacağınız; tabiri caiz ise yüzdüm yüzdüm kuyruğuna geldim bu sürecin de..Bir yandan da zaman ne kadar hızlı geçiyor diye düşünmeden edemiyor, bir yandan da eksik kalan hazırlıkların telaşına kapılıyorum şu sıralar.

Bütün hafta; iş-ev, ev-iş ikilisi arasında mekik dokuyarak Cuma akşamının vazgeçilmez rahatlığını bekledim..Her ne kadar bu bekleyiş Cumartesi akşamlara kadar yataktan çıkmamayı arzulasa da sonuç itibariyle; saat 10:30 sularında yatak odamdaki davetsiz misafirin inanılmaz gayretiyle (Seni lanet olası,pis kara sinek!) uyanmamak işten bile değildi...

Böylelikle tekrar Garfield ruh halime büründüm ve yürüyen ölüyü andıran görünüşümle evimin odalarını arşınlayıp kendimi o yataktan bu yatağa, o koltuktan bu koltuğa attım..

Kahvemi yudumlarken; bir nebze olsun açılan şuurumla bloglamam iyi bir seçim olacaktı; yazmaya koyuldum...

Sevgiyle kalmayı ihmal etme, olur olmaz şeyleri dert etme, mutluluklarını erteleme...

Sevgilerimle,


27 Mart 2014 Perşembe

Yaz Geliyor ve Benim Söyleyeceklerim Var; BİR KAP YEMEK BİR KAP SU!


Kapınızın önüne koyacağınız bir kap su ile sokaktaki can'larımızın hayat mücadelelerini bir nebze olsun kolaylaştırabilirsiniz; susuyorlar söyleyemiyorlar..

Malum "Mart kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır" ayının sonlarına yaklaştığımız şu günlerde bahar tüm neşesiyle bizleri kucaklamak üzere...

Ve; unutmamamız gereken, ihmale gelmeyecek duyarlılıklarımızı hatırlama zamanı şimdi; bu bir blog yazısı, bir rica, bir kültür patlaması değil, bu bir HATIRLATMA!

Su her canlı için yaşamdır...

MiM ZamaNı: MiM MiM MiM! En Sevdiğim Blog'Lar MiM'i...

Birkaç gündür yokum ortalarda; kafamı toplayıp neler olup bittiğini bir nefeste anlatmadan önce tüm sevimliliğiyle bana göz kırpan bir MİM pasını da gole çevirerek; kendime yeni bir "Merhaba üslubu" şekillendirdim ;)

Biliyorum; tam 4 gün oldu birşeyler karalamayalı ve ilk defa bu kadar uzun sürdü yokluğum...Hepinizi özlemişim; kocaman ve huzur dolu bir "Merhaba" diyorum herkese; kıssadan hisse : Pati Pati hepinize ;)

Kendimden dem vurmadan önce; ilk olarak MİM yazımı yazmaya koyuldum bir heves....Namı değer;Sevgili Dördüncü Tekil Şahıs; Mim Mimi Mimi dedi ve bir kez daha beni MİM'Ledi ;) TıKTıK! Böylelikle ben de; severek takip ettiğim blog'ları tüm titizliğimle; her kelimemi özenle seçerek en güzel şekilde tanıtmış olacağım; umarım güzel bir paylaşım yaratarak çıkarım işin içinden ;)

Gelelim benim dünyama...Daha önce söylemiştim; sizlerle paylaşabildiğim ve yazma dürtümü tetiklediği için blog bana gerçekten iyi geliyor. MiM için de söyle demiştim : Umarım güzel paylaşımlarımız olur ve paylaştıkça çoğalırız...

Madem paylaştıkça çoğalırız dedim; önüme gelen fırsatı tepmeyip severek takip ettiğim blog' ları sizlerle de paylaşarak MİM'imi hazırladım...

Mim Konusu : Severek Takip Ettiğin Blog'lar

"Yaşadım,yazdım.... Ya da yazdım yaşadım, bilmiyorum ki... Şimdi bir de bunun nasıl olduğuna mı takayım? "  diyerek gönlümde tahtını kurmaya başlayan Sevgili; Bayan Takıntı

Hayallerinin sesini yükselten blog Sevgili; Hayalbemol

Kitap kurdum, bıcırığım, kitapların sihirli dünyasını tek celsede aralayan kişilik Sevgili; Kitap Keyfim

Her telden rengarenk bir dünyanın nadide yaratıcısı Sevgili; Zamska

Asla vazgeçemeyeceğim kalemlerden birinin sahibi, rimelin en moru Sevgili; Mor Rimel

Sihirli kelimelerle hayatını ve yaşadığı kültür patlamasını bizlerle paylaşmaktan geri kalmayan
Sevgili; Demlenmiş Yaşam Öyküleri

Dilin kemiği olsa... sözünü gerçek bir dilek haline dönüştürebileceğine inandığım, daha çok aramızda görmeyi arzu ettiğim, Sevgili; Dil Kemiği

Bilginin usta kalemi, bilmeyene haddini bildiren tatlı mı tatlı Sevgili; Bilgicellim

Geleceğin en popüler hobi blogu adayım, gerek hobilerini gerekse güzel gönlünü en net haliyle görmeniz mümkün olan Sevgili; Benim Dünyam

Finalde elbette ki; beni bir MİM yazısıyla daha buluşturan; gönüllerin sultanı, bulup bulabileceğiniz gönlü en kalabalık tekil şahıs Sevgili; Dördüncü Tekil Şahıs

Ben de MiM pasımı; Bayan Takıntı, Hayalbemol, Kitap Keyfim, Zamska, Mor Rimel, Demlenmiş Yaşam Öyküleri, Dil Kemiği, Bilgicellim ve Benim Dünyam'a ithafen atıyor; kendilerinin MiM yazılarını merakla beklerken; onlara bir kez daha yanımda oldukları için teşekkür etmiş oluyorum...

Ayrıca elbet ki kapılar açık herkese; gönlünden geçen herkesin MiM'i üstüne alınmasını da rica etmiyor değilim hani ;)

Başta kocaman bir Merhaba ile patilemiştim sizi; madem yazımı tamamlamanın gururuyla da ayrılayım ;)

Sevgi, aşk, hoşgörü ve merhametle kalın; HOŞÇA KALIN..

Sevgilerimle;

22 Mart 2014 Cumartesi

Libya muhabbeti


Babamın 21 Nisan'da Libya'ya gitmesi konusu üzerine veryansın'larım olmuştu; sonuç itibariyle listeye eklemiş olduğum bu maddenin üstünü de saat 13:00 sularında sildim bugün :)

Libya işi yattı anlayacağınız; bir nebze olsa rahatladım.Sonuçta nişanlımın askerde olmasına, bir de babamın Libya'da olması eklenmeyecek artık...Yine de nankör damarım tutmadı değil; bu sefer kuruntulu karakterim tam anlamıyla askerlik üzerine yoğunlaştı :))

Bugün güzel bir gün geçirdim; sözlümle Frozen'ı izledik; daha önce sizlere belirtmiştim, animasyon filmlere karşı apayrı bir sevgim var, sonuçta hep diyorum ya; ben hiç büyümedim. Film Kuşağı Part 3 olarak Frozen hakkında bir yazı hazırlamak istiyorum elbet, kafamı toparladığımda sizlerle de paylaşırım.

Ama öncelikle mutlu haberleri hemen yetiştirmek ve sizlere güzel bir Cumartesi gecesi dilemek istedim; Cumartesi gecesi kadar özgür bir gecemiz olmuyor ne de olsa; ertesi günün tatil olduğu bir geceden güzeli ne olabilir ki?

Bu gece için önerim; kendinizi ihmal etmeyin, biraz nefes alın, kendinize zaman ayırın, filmse film, kitapsa kitap, birkaç duble içkiyse içki...Gönlünüzden geçeni ertelemeyin ve yarına şöyle güzel bir uyku çekin...

21 Mart 2014 Cuma

Libya'yı Babam Napsın :) Kafamda Deli Sorular!


Neyse; şu sıralar kafamı kurcalayan şeyler var..Kafamda deli sorular listeme eklemiş olduğum yeni bir madde ile yine karşınızdayım.Evimizde gündem Libya şu sıralar; sebebi ise uzun lafın kısası babamın iş nedeniyle Libya'ya gitmesi ve kazandığı paranın iki katını kazanacak olması; akabinde sağa sola borcun kapatılması, bellerin doğrulması, çeyizlerimin hatta bir miktar birikimin yapılması..

Planlar bunlar;  18 Nisan nişanım, 21 Nisan babamın Libya'ya gidişi, Mayıs celbinde nişanlımın asker olması..Hangi birini düşüneyim şaşırdım; bir yandan hep bekledim nişan gününü biran evvel o güne gelmek istiyorum, bir yandan da hayatımda en sevdiğim iki insanın da yanımda olmadığı beni bekleyen 6 aya üzülüyorum ve O'nlar şimdi yanımdayken zamanın çok yavaş geçmesi için dua ediyorum...

Libya'yı babam napsın; Libya babamı napsın...Allah beni ne yapmasın :) Ruh halimin tam tanımına gelince; hani bazen olur ya ne düşündüğünüzü bile bilmezsiniz, sadece kafanızın içinde bin tane tilki dolaşır ve hiçbirinin de kuyruğu birbirine değmez, işte tüm bu sebeplerden dolayı karmaşık bir ruh hali olmakla beraber;  an itibariyle içinde bulunduğum durumdur!

Hafta sonu Libya konusu netleşmiş olacak; kararın verilmiş haliyle tekrardan şekillenecek kafamda deli sorular listelerimin eklenen ve çıkartılan maddeleri de blog üzerinden tarafınıza ulaştırılacak..

 Mutlu bir hafta sonu diliyorum...
Sevgiyle;
ve Hoşça
Kalın...

16 Mart 2014 Pazar

Ortaya Karışık: BLog BağımLıLığım; Hayatı Umursamamak ve Meditasyon Mantaliteleri..

 
Zaman geçtikçe; iyi bir blogger olma yolunda ilerliyor muyum ne :) Daha öncesinde söylediğim gibi; amacım fenomen bir blogger olmak değildi hiçbir zaman; en başında söylediğim gibi; bildiğim en doğru yerden başlayacaktım, KENDİM'den..Öyle de oldu, yavaş yavaş iç dünyamı, sanal aleme bir güzel anlattım :)

Demiştim; ben pek öyle çabuk kaynaşamam, hatta biraz soğuk tiplerden sayılırım..Kendimi daha içten anlatmaya başladığımda, sizlerin de beni daha kolay keşfettiğinizi farkettim.Böylelikle de sizlerle çabucak kaynaşıverdik vesselam..Hızımı aldım; bloglovin'e de blogumu aktardım bugün :)

Blog Deposu Kişisel Blog Yarışması'nı kaybettim..Mutsuz değilim,hatta üzerine bir o kadar da mutluyum :)) Her şeye rağmen kendim çalıyor, kendim oynuyorum:) Canım sağolsun..

Şu sıralar pek umursamıyorum hayatı, neşem yerinde; sudan sebeplere kızmıyorum, sudan sebeplere kırılmıyor, üzülmüyorum, tabiri caizse rahata verdim:) Böylesi güzel, tavsiye ederim.

Öte yandan son birkaç aydır adet edindiğim yeni bir uyku öncesi hobim var; hep dilimin ucuna geldi de söylemekten vazgeçtim ya da konuyu nereden alsam nereye bağlasam bilemedim :) Dolayısıyla dedim ki; hem blog yarışması sonucunu, hem kafaya birşey takmamanın ruh halime olumlu etkisini, hemde meditasyon mantalitemi tek yazıda toplayayım istedim; ortaya karışık birşeyler karalamaya niyetlendim.

Meditasyon mantalitem'den kastım uyku öncesi hobimdir:) Youtube'da inanılmaz güzel meditasyon müzikleri ve telkinli meditasyon ile alakalı videolar var; uyumadan önce kendimi dinlendiriyorum :) Ormanlarda, deniz kenarlarında gezip; ağaçların arasında pamuklara sarılıp sarmalanıp hamaklarda sallanıyorum :) Gece; güzel rüyalar görüp, daha sağlıklı bir uyku çektiğimi ve sabahları dinç uyandığımı farkettim..Ayrıca meditasyon yapmanın en güzel yanı da; kendinizle başbaşa kaldığınız tamamıyla pozitif dakikalar geçirebilmek..Uzun lafın kısası bende olumlu etkiler bıraktığına kanaat getirdiğime göre; sizlere de şiddetle tavsiye ediyorum..

Başlığından malum; ne kadar ortaya karışık bir yazı olsa da bu ben size söylemiştim; içimden ne geliyorsa onu yazmalıyım; kendim kadar karmaşık olmalı yazdıklarım; çünkü en iyi bildiğim yerden başlamıştım ben anlatmaya; Kendimden..

Sevgiyle kalın; hoşça ve mutlu kalın..

14 Mart 2014 Cuma

Nişan Hazırlıkları: Neler seçtim, neleri hallettim, neler beğendim...

Cuma akşamının tüm neşesi ve hafta sonu tatiline başlamakla birlikte gelen inanılmaz motivasyonumla beraber; kocamaaan bir "Merhaba" herkese...

Malum bir nişan hazırlığı almış başını gidiyor..Ben de bu sırada birçok şeye karar verdim; bir kısmına karar vereli biraz zaman oldu; kimisi de oldukça taze haberler :) Yine de sizlere görselleri olan; fikir edinebilecekleri bir nişan hazırlığı yazısı yazmaya niyetlendim...

Öncelikle ilk aşama salon oluyor; biz nişan tarihimizi genel nedenler ve tutmak istediğim salonun müsait olup olmamasını kıstas ederek şekillendirdiğimiz için; ortaya hep dillendirdiğim 18.04.2014 tarihi çıkmış oldu. Ne yaptım,ne ettim,istediğim salonu tuttum.Dolayısıyla öncelikle söylemem gerekir ki; salon araştırması kısmını nişan hazırlıkları sürecine dahil etmeden; çoktan salonumu seçmiştim.

Gelelim salon hakkındaki seçimime.Öncelikle İzmir'de kırdüğünü; nişan vs.yapılabilecek bir çok güzel organizasyon mekanı var.Malum meşhur nişanın Nisan ayında olmasına, Nisan ayınında meşhur yağmurları olması eklenince; açıkçası ben risk edemedim ve tercihimi kapalı bir salondan yana kullandım.Pınarbaşında inanılmaz mekanlar var..Benzer hazırlıkların içindeyseniz,mutlaka Pınarbaşı'na uğrayın derim.Ben tercihimi Topkapı Garden - Mesta Teras olarak kullandım.Topkapı Garden first class konseptler yaratmış...4 ayrı seçenek sunuyor.Garden1 - Garden2 kardeş salonlar; copy-paste misali birbirlenirin aynısı; açıkhava kırdüğünü için güzel seçim..Yağmura karşı sundurmalarımız var deseler de; garantici kişiliğim havanın soğuk ya da rüzgarlı olma ihtimalini de dikkate almayı ihmal etmedi.Aynı tarzda Garden Plus var ki 1000 kişilik organizasyon kapasiteli inanılmaz bir yer; tabi nişan için sayı olarak da bütçe olarak hallice tuzlu :) Benim seçimim ise; dediğim üzere; Topkapı Garden - Mesta Teras oldu. Adı malum; terasta ve merdivenlerle çıkılıyor; dört tarafının cam olması mekanı salon düğünü demeye bin şahit haline getirirken; inanılmaz iç acıcı ve hoş bir konsept haline dönüştürülmüş.Saygın ve güler yüzlü insanlarla muhatap olarak bir şekilde memnun ayrılıyorsunuz buradan.Fiyatlara gelince; 300 kişilik bir organizasyon için, pek burunlarında kıl aldırmıyorlar; Cuma,Cumartesi,Pazar organizasyonları haftasonu olarak değerlendirildiğinden; haftasonu fiyatıyla karşılaşıyorsunuz; ama inanın ki ödeyeceğiniz tutarın çok çok üzerinde bir görsellik ve konsept sağlamışlar, uzun lafın kısası gayet uygun fiyatlar...

Bizde adettir; nişanda ya da düğünde damada kız ailesi mutlaka bir saat takar.Hem adet yerini bulsun, hem de gönlümüze göre olsun istedik.Ben baya bir uğraştım, araştırdım, koşturdum bu iş içinde:) Bıkmadan usanmadan misali :) Sonuçta zaten başından beri baktığımız Emprio Armani modellerinden birinde karar kıldık, mutlu mesut evlerimize yollandık..:) 

Saat tercihimizi; resimdeki Emprio Armani AR5946 modelinden yana oldu.Bu konuda Özen Saat ve sahibi Muhammed Bey, bizlere oldukça da yardımcı oldu, hem oldukça kibar, hem de cömert davrandı.Özen Saat'ten internet üzerinden de alışveriş yapılabiliyor,ben İzmir'de oturduğum için elbet kendim görüp almayı tercih ettim.Oldukça güvenilir bir saatçi, Kemeraltı'nda küçük bir vitrini, içeride ise binlerce saati var...Olur da bir gün gerekirse; kesinlikle tekrar alışveriş yapmak istediğim bir yer olarak kaldı hafızamda..

Davetiye krizleri : Davetiyeler konusunda da garantici kişiliğim önceden gerekli araştırmaları sağlamıştı; böylelikle sevgili sözlümü de kendi tercihlerim üzerinden yönlendirdim :)) Ne fenayım ben :)) Zevkler ve renkler pek tartışılmaz; ama zamanınız dar ise Elite Davetiye 2014 kataloglarından herhangi birini dahi gözü kapalı seçebilirsiniz neredeyse :) Bizim nişan olduğu için; nişana uygun bir görünümü olduğunu düşündüğümüz bir seçim yaptık böylelikle bu tercih de Elite'ten yana gerçekleşmiş oldu...

Fotoğrafa gelince; dış çekim olmasını arzu ettik; Karşıya'da stüdyosu olan, bu işin hakkını vereceğine inandığım, profesyonelliğine güvendiğim İlker Özpınar ile anlaştık.Detayları konuşmaya gitmedik henüz ama ben rezervasyonumu yaptırdım bile :) 1 saat boyunca dış çekim; çekilen bütün fotoğrafların digitalleri, seçeceğimiz 20 adet poz üzerindeki gerekli tüm profesyonel çalışmalar ve basımı şeklinde bir anlaşma yaptım.Aslında fiyat konusunda da bana çok uygun geldi, gerçi o kısım tartışılır :) Yine de bana çok uygun geldi, net haliyle söylemek istemiyorum çünkü İlker Bey bana inanılmaz derecede yardımcı oldu..Normalde böyle bir çalışma 500 TL civarlarında, bilginize...O yüzden arayın, bulun kendiniz görüşün bir bakalım :) Umarım kendisiyle nişan günü güzel bir ekip oluruz, güzel sonuçlar elde ederiz ve böylelikle bizim için hoş bir anı, hoş kareler elde etmiş oluruz...

Nişanlığımın görselini paylaşacağımı sananlar varsa yanılıyorlar :) Malum İzmirliler bilir; abiye,gelinlik,nişanlık dendiği an akla ilk Mimar Kemalettin gelir..Wessi Burmen'e uğramadan geçmeyin, muhatabım Hülya abla inanılmaz derecede sevgi dolu,tatlı dilli ve çok çok güzel gelinler hazırlamakta...Vessi Burmen'in 2014 sezonunun ilk tasarladıkları nişanlıklarından birini kaptım böylece, kaptım vallahi.

İşte böyle...

23 Mayıs 2020 Güncelleme: Nişan hazırlıklarıyla ilgili aklınıza takılanlar için bigudilianne.gmail.com adresine mail atabilirsiniz.

13 Mart 2014 Perşembe

Hep Küçük Bir Kız Çocuğu Olarak Kaldım Ben...

Hayatımızda çoğu dönemi iç karmaşaları halinde yaşarız, acı'nın ve tatlı'nın bir arada yaşandığı fani ömürlerin
gelip geçici kırgınlıkları, kızgınlıkları, diz boyu bir iç karmaşası...

Hep küçük bir kız çocuğu kaldım ben, hoş; büyük bir kız çocuğu olduğum da söylenemez.Yine de 23 yaşımın haleti ruhiyesine rağmen pek de büyümedim. Büyümemekten değil de; kendi mutluluklarımı ve beni mutlu eden her şeyi hep daha net gördüm, nerede bir acım,kızgınlığım,kırgınlığım varsa hepsini yerin dibine gömdüm...

Hep toz pembe baktım hayata, işte bu yüzden bir delinin defteri değilim; pembe bir defterim ben aynı zamanda.Hep pozitif olmaya çalıştım.Hayata tutunmayı  ve bir o kadar da kendi ayaklarımın üzerinde durabilmeyi; dahası dik durabilmeyi çok küçük yaşlarda öğrendim.

Apartman hayatına sıkışmış bir çocukluktu benimkisi.Hep böyle anarım kendi çocukluğumu.Hasta bir anne, zor şartlar altında alın terinin emeğiyle çalışan işçi bir babanın tek çocuğu, küçük bir kız çocuğu olarak dünyaya geldim. Tek çocuk olmama rağmen kendimi bildim bileli kalabalık sayılabilecek bir ailenin en küçük üyesi oldum, hayatın getirisiyle anneanne,dede,anne,baba,çocuk şeklinde sıralayabileceğim sıfatların çocuk olanıydım, küçük bir kız çocuğu...

Hiç değişmedim, hep o kendimi nitelendirdiğim sümüklü küt kesim saçlı kız çocuğu olarak kaldım kendi içimde.Dedim ya nerede bir acım,kızgınlığım,kırgınlığım varsa onları görmezden gelmeye devam ederim ben, galiba insan mutlu olduğu şeyleri düşündükçe kendini çok daha iyi hissedebilmek için elle tutulur mutluluklar topluyor avuçlarında..Hayata baktığım toz pembe penceremin önünden topluyorum onları ben..Şu sıralarda avuçlarımda tuttuğum en ağır mutluluğum 18.04.2014 nişan tarihim..

Kafamı bununla meşgul etmek; toz pembe penceremin manzarasını güzelleştiriyor.Bazen büyük mutluluklarımın, başkalarının küçük mutlulukları olmasına gönlüm razı olmuyor,bencillik mi benimkisi? Bilemiyorum..

Davetiyeleri bin nazla seçti sözlüm, bu tarz şeylerden pek hoşlanmadığını biliyorum bilmesine de hani bir söz vardır "mutluluklar paylaştıkça çoğalır" , öyle olsun istiyorum ben de..Ömür boyu öyle olsun istiyorum ve öyle olması için dua ediyorum...

Çünkü; mutlu bir ömür dilemek benim hakkım...


9 Mart 2014 Pazar

Pazartesi Sendromu

Her pazar akşamı; yarın işe gitmememek arzusuyla yanıp tutuşurken, sabah yataktan çıkmayı istememekle beraber; maruz kalınan bu sendrom sonucu çekilmez ve asabi bir bilirkişi olmam dolayısıyla başlangıç evresini tamamlayarak salıya yatışan RUH HALİM'dir..

Şimdiden başladım anlayacağınız; İzmir'de hava güneşli.Saat an itibariyle 16:04, evdeyim.Salonun üçlü koltuğunda ayaklarımı uzatmış bir güzel kahvemi yudumlarken; blogumun aklıma gelmesiyle birlikte uzattığım bacaklarıma laptopu yerleştirip bloglamaya başladım netice itibariyle...

Yarın malum Pazartesi.Adı üstünde Pazar ertesi..Çok zor bir gün,şimdiden sıkıntısı başıma vurmaya başladı bile. Allahtan ki işlerimi erteleyen, "Aman haftaya hallederim canım" zihniyetiyle ilerleyen biri değilim de; bütün gün monitor karşısında radyasyonla vals yapan bedenim daha da zor bir Pazartesi ile karşılaşmayacak..Temennim budur arkadaşım :)


Her gününüz Pazar tadında olsun :) Hoşçakalın...


7 Mart 2014 Cuma

KADIN senin kolların, bacakların. Yavrun, annen, karın, kız kardeşin hayat arkadaşındır...8 Mart Dünya Kadınlar Gününüz Kutlu Olsun...

Kimi der ki kadın uzun kış gecelerinde yatmak içindir. 
Kimi der ki kadın yeşil bir harman yerinde dokuz zilli köçek gibi oynatmak içindir. Kimi der ki ayalimdir. 
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran. 
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal. 
O benim kollarım, bacaklarım. Yavrum, annem, karım, kız kardeşim hayat arkadaşımdır.
                                        Nazım Hikmet 


İşte böyle Nazım'ın kadınları..Yarın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Bu gün bizim ne altın günlerimize benzer, ne de özel günlerimize..Anlamı büyük bizler için.Hayatın omuzlarımıza yüklediği ve ömür boyu süren BİR KADIN OLARAK DİK DURABİLME savaşımızın bir sembolü bugün...

Ne anlar ki O'nlar KADIN OLMAKTAN...Zordu kardın olmak, bir kere ömür boyu kız kısmı'sı diye başlayan lafların öznesi olursun, topuklu ayakkabılar önem verdiğiniz herhangi bir özel günde bir anda can çekişmesine dönüşebilir, her sabah düzeltilmesi gereken uzun saçlarınız, zaman alan bir makyajınız, "kadın olmanın" getirisi olarak uğraşmak zorunda olduğunuz bir çok sabit problemleriniz vardır; doğuştan gelir, alışma süreciniz olmaz; zaten adı üzerinde "kadın olmak" ile birlikte üzerinize yapışması kuvvetli muhtemel bir çok sorunla aynı anda mücadele etmeyi öğrenirsiniz.

Aynı anda hem evlat, hem eş, hem de dost olunabilir elbet ama bir kadın olarak bunların sorumluluğu her daim bir tık ötede olur..

Her ne olursa olursa olsun; ister anne, ister evlat, ister kardeş yada eş; yılda sadece bir gün değil; her gün hatırlanması gereken şu ki: ONLAR SİZİN KADINLARINIZ...

Bir kadına ne verirseniz verin, onu daha da büyük hale getirir...
 Ona sperm verirseniz, size bir çocuk verir; ona bir ev verirsiniz,size bir yuva verir;
 ona sebze verirsiniz, size yemek verir. ona bir gülücük verirsiniz, size kalbini verir. 
ona bir şarkı söyleyin ,size konser verir, kendisine verileni çarpıp çoğaltarak geri verir... 
Bu yüzden ona çamur atarsanız, karşılığında bir bataklıkta boğulmaya hazır olun... 
                            Aziz Nesin

6 Mart 2014 Perşembe

İşte BU'na Hayat Pahalılığı Denir: İzmir Kumru 2TL.. Hadi bakalım...ZAM ZAM ZAM!!!


Bir İzmirli olarak ilk önce bizler için KUMRU kelimesi; böyle gerdanında Sultan Süleyman mührüymüşcesine heybetli bir çizgisi olan kuş türü değil, Bizler için kumru; peynir,domates,biberden ibaret olan  leziz şeytan üçgenini içine almış bir simit specialitesi :))
Akşamları ise Kumrucu Şevki mekanında inanılmaz bir karışık sandviçe de dönüşebildiği olur fakat o konuya girsek hiç çıkamayız:) Kaldığım yerden devam etmek amacıyla;


İşte resimde gördüğünüz İzmir'de KUMRU'nun sabah saatlerinde dile gelmiş hali:)

Sizlere bahsettiğim; mazoşistlik safhalarına varan diyetimi bu sabah adeta Kumru aşermem dolayısıyla ufak bir kaçamakla zedelemiş oldum.
Sonuç mu? İzmir Kumru 2TL...
Daha birkaç hafta öncesi bir buçuk liraydı...Hayat ne kadar da pahalanıyor böyle, her şeye zam..Giyme,gezme,yeme,içme, alma alma..Ot gibi yaşa..

Sonra sen kalk 3 kuruş maaşla, her Allah'ın günü 2 lirayla tavuk dürüm ayrana tamah et; sonra neymiş efendim "Ülkenin ekonomisi iyiye gidiyormuş-muş..." Ah akıl, vah akıl..

Kumru da olmuş 2 Lira..Hadi bana eyvallah !

1 Mart 2014 Cumartesi

FiLm Kuşağı Part 2 : GÜLEN GÖZLER (Yeşilçam'a Sevgilerimle)

Türk filmleri namı değer YEŞİLÇAM'ın kalbimde ayrı bir yeri olmuştur, onlar ile güldük onlar ile ağladık biz çocukken ve hala..Türk sinemasının gelmiş geçmiş en "BİZDEN" yapımları Yeşilçam'ındır. Karakerler biziz, yapımcı yönetmen biziz, hikayeler bizim, aşklar ve gözyaşları bizim...Bence onları bu kadar unutulmaz kılan da bu derece "BİZ" olmaları...

Dün akşam televizyonda geç saatlerde "Gülen Gözler" yayınlandı.Hem gözyaşlarına hem de kahkahalara tek celsede erişebileceğim filmi; büyük bir özlemin tekrarıyla gözümü kırpmadan bir kez daha izledim.

Aslında aranızda izlemeyeniniz olmadığından; filmin konusunu, tanıtımını vesaire çok da irdelemeye gerek yok. Yeşilçam'ın üstadlarını bir kez daha sevgiyle anma meselesinden başka bir imajinasyonum olmadan, FiLm Kuşağı Part 2 olarak bu akşam "Gülen Gözler"i seçtim.
               

GeLip geçici diyetlerim, NİŞANLIK SENDROMU ve Su Diyeti Uydurmasyonum...

Şu sıralarda su diyeti ismiyle nam salmış olan bir diyet modasıdır almış başını gidiyor.Benim diyetten anladığım hep "Gelip geçici diyet" olmuştur..Kastım; madem filanca tarihte sıfır beden olman gerekiyor, o zaman geçici diyetlere başvur, sorunu çöz, filanca tarih geçsin sonra da vur kebabın dibine oradan da çikolata deryalarına...Benim açımdan ise su diyeti aynı zamanda "Nişanlık Sendromu" olarak betimlediğim nişan tuvaletinin içerisinde bir deri bir kemik olmak...

Su diyeti diye araştırdım, kendime uyguladım. Faydasını da gördüm, gerçi ben diyeti kendi ruh halime göre çarpıttım, saptırdım, yeni bir diyet yarattım..Yememe diyeti! Yemezsen kilo da almazsın bu kadar basit mantığıyla hareket ettiğim günlerin meyvelerini toplamaya başladım.Fazla olarak dahi nitelendirilemeyecek, kendi kuruntularımdan ibaret olan "birkaç kilo fazlam"dan kurtuldum vesselam.
Sabah 07:30 sularında güne başlayan bedenimi, saat 18:00'a kadar; eziyet raddesine getirerek su ve asla şeker kullanmadan kahve,her nevi çay,doğal meyve sularıyla bittabi midemi en ufak bir boşluk bırakmamacasına doldurdum.18:00 sularında ise besleyici şekilde hazırlanmış bir çorba ve bol salata ile midemle vedalaştım ve abur cuburdan uzak durmayı da ihmal etmedim.Sonuç: Gelip geçici diyetlerim başarılı bir şekilde tüm gelip geçiciliğini geride bırakarak "to be continued" şeklinde devamını göstermekte.
Ta ki nişan tarihim olan 18.04.2014'e kadar, akabinde gelsin kebaplar, gitsin pirzolalar...
Bütün gece kendimi korku filmlerine adayacağım bir Cumartesi gecesinden, koskocaman Sevgiler...