15 Mart 2021 Pazartesi

Anne acısına nasıl dayanılır; anneliğin süper gücü


Her yeni gün sürprizlerle dolu. Her yaşanmışlık insana mutlaka birşeyler katıyor. Belki daha önce de böyleydi ama anladım ki o zamanlar bunun farkında değilmişim. 

Anne olduktan sonra bir insan yavrusunun kundaktan hayata karışmasına anbean eşlik ederken; önce çocuğunun normal gelişim evrelerini büyük başarılar addetmek, sonra ufak tefek şeylerin aslında ne kadar büyük başarı anlamına gelebileceğini idrak etmek arasında gidip gelen bir "anne kafası" var. Vay be emekledi... E emekleyecek tabi. Yok bu büyük bir başarı, anne güvercin kubarsın, hakkı yani... Aynı kafa kazasız belasız geçen bir günün sonunda mutluluk duyuyorken, en ufak bir aksilikte de olur olmaz kendini suçluyor.

Tabi ben bunları "yalnız anne", "tek ebeveyn", "günah keçisi" yada " iyi şeyler pek tabii baba tarafı" artık adına ne derseniz deyin; babasız çocuk büyüttüğüm için hep tek, hep yek yaşıyorum. Bunları anlatıyorum çünkü bir süredir neden okuyamadığım ve neden yazamadığım için bir nevi günah çıkartıyorum.

Annesiz geçen ilk yılım 5 Nisan'da dolacak. Nur içinde yatsın. Eğer anne olmamış olsaydım, bu kadar güçlü bir kadın olamazdım. Annemin ani ölümünden sonra gece eve döndüğümde çamaşırları katlayan ben, bir de Gökalp'in kahvaltıya çorbasını hazır etmiştim. İnsan anne olunca robotlaşıyor. Yapmanız gereken ne ise mutlaka yapıyorsunuz. Bu Allah'ın sadece annelere bahşettiği bir süper güç, aksine beni hiçkimse inandıramaz. 

Sizin böyle anlarınız oldu mu? Sanki şuur kapanmış aklınızda tek bir düşünce bile yok, otursanız yerinizden kalkamayacaksınız, akıtılacak çok gözyaşınız var ama çamaşır topluyorsunuz. Ben bunu geçen sene 5 Nisan gecesi yaşadım. Aniden ölen annemin acısına rağmen; annesine muhtaç yavrumun huzurunu bozmamak için şuurumu kapatıp, hayatıma devam ettim. Yemekler pişti, ev temizlendi, çamaşırlar yıkandı. Düzenim ve dışarıdan oğluma gözükmekte olan neşem hiç bozulmadan; hayatıma kaldığım yerden devam ettim. Yani diyorum ki; annenizin kıymetini hayattayken bilin... Annesiz geçen ilk yılımın, ilk günlerden pek bir farkı yok, o acı aynı, içinizde bir yere oturuyor. Şuradan şuraya kıpırdamadan duruyor, meret

Boğazında ağlamadan önce acı bir yumru olur ya; annen öldüğünde, eğer sen de anneysen o yumruyu yutuyorsun, kalbine iniyor, olay bu kadar basit.

Bir günümüz sabahtan akşama nasıl geçiyor'u  yazmak istemiştim bu yazıda. Baktım değil bir gün ömür geçiyor, annemi andım. Bir gün'ü sonraya bıraktım. Belki başka "bir gün" yazarım...

17 Şubat 2021 Çarşamba

Annen yok kimsen yok; Doğan Cüceloğlu anısına


Annen yok, kimsen yok. Şimdi kavuştuğunuzu düşündüğüm için; yüzümde tatlı bir tebessüm var. Kocaman bir adamın "en nihayetinde bir insan yavrusunun"; 10 yaşında kaybettiği annesini bu şekilde sesi titreyerek ve ağlayarak anlatışını ömrümün sonuna dek unutmayacağım, hatta biraz daha aklımda tutmayı başarabilirsem ben de birgün annem ile kavuştuğumda ona "Doğan Cüceloğlu haklıymış." diyeceğim. 

Çok uzun zamandır ama en çok da "anne" olduktan sonra sadakatle takip ettiğim; herşeyden önce "iyi insan" ve değerli bir hoca olan bu adamı; bir yabancının duyabileceği en yüksek sevgi ve saygı ile hatırlayacağım, dahası öğrendiklerim için ona her zaman minnettar olacağım. 

Önce bu konuda birşey yazmak istemedim. Sonrasında farkettim ki; sırf üzüldüğüm için birşey paylaşmaktan kaçıyorsam bu beni nankör yapacaktı. Bu blogu yazmaktaki amacım neydi? Merhaba bana bakın; ben süper modern harika anne, herşeyin doğrusu bende demek mi yoksa öğrendiğim, hissettiğim ve tecrübe ettiğim şeyleri; en önemlisi sonsuz bir sevgiyle büyüttüğüm "oğlum" ve "içimdeki insanı" hayat bak bize biz buradaydık, yaşadık ve birbirimizi çok sevdik diye bir kenara not etmek mi? Öğrendiğim pek çok şey için borçlu olduğumu bildiğim Doğan Cüceloğlu aramızdan ayrılmış olsa da; işte tam da bu yüzden birçok ebeveyn ile birlikte minik kalplere de dokunmaya devam ediyor olacak, ah ne güzel bir miras... Herşey için teşekkürlerimle, huzur içinde uyu. 

Ben de böyle yapabilecek miyim? Öldükten sonra da oğlumun kalbine böyle dokunabilecek miyim? 

Ah ne kısa şu ömür denilen şey, insanoğlu bir varmış bir yokmuş... 

Doğan Cüceloğlu anısına,

17 Şubat 2021 Çarşamba


9 Şubat 2021 Salı

Oğluma notlar #5 senden aldığım ilk çiçek ve bir duvar hikayesi

 

Keşke bütün duvarlar böyle olsa, "kendimize ördüklerimiz" de dahil... 

Ben orta yaşlarıma ilerlerken; bir zamanlar liseli eteğimle arşınladığım Büyükpark'a yolumun çok uzun zamandır düşmediğini farkettim.📍Bir de aşağısında Küçükpark vardır ki biz o zamanlar buralara büyük, küçük diye hitap ederdik. Hala öyle mi bilemiyorum. İroni budur ki; düğünden önce olan nikahımız da Büyükpark'ın içinde olan Bornova Evlendirme Dairesi'nde kıyılmıştı...Bana ilk gençlik yıllarımı hatırlatan bu parkta; 2 yaşında oğlumun elinden tutmuş yürürken çektim bu fotoğrafı. 

İşte bu duvarın önünden geçerken Gökalp'e şöyle söyledim: Annen ve babanın ayak basmadığı yerin kalmadığı bu sokaklarda şimdi birlikte yürüyoruz. Belki ileride sen de güzel bir kızın elinden tutmuş, kalbin kuş gibi çarparak bu duvarın önünden geçeceksin. Bakmakla kalma olur mu, gör aynı zamanda. Bu duvar bizim zamanımızda sadece bir duvardı. Şimdi bir adam; burada bir duvar sanatı yapmış. Sen de onun gibi ol; kaldırımları eskitenlerden değil, hayata renk katanlardan. Anları yakalarken, anıları hatırlatanlardan. (3 Şubat 2021)

Bu arada sana çiçek demeyi ben öğrettim. Peki, koparıp annene vermeyi nereden öğrendin? 

Bu çiçeği yaratan Allah'a, bana uzattığın o minik ellerin için binlerce kez şükürler olsun. Ne geçiyordu kalbinden, öyle sevinçli yüzüme bakarken? 

🎈O bahçeler ki; çocukluğumda koştuğum, şimdi çocuğumun elini tuttuğum. Sayende bambaşka bir pencereden bakıyorum hayallerime; daha o günlerden kurduğum... 

🎈Bu benim ilk çiçeğim ve sana söz veriyorum 9 ay içimde taşıdığım kalbini kimsenin kırmasına izin vermeyeceğim... ( 9 Şubat 2021 )

Annen🎈


30 Ocak 2021 Cumartesi

Oğluma notlar #4 merhametli çocuk yetiştirmek; ooo cici, anne uf oldu

Tek başınalığın yolcusu tek oluyor. Bu evde tek erişkin benim. Bir de şeker portakalım var. Ev işleri, kira faturalar, alışveriş, hastanesi, eczanesi, fırını. Tek ebeveyn olunca; herşeyin sorumluluğunu da tek başınıza üstleniyorsunuz. Gökalp benim en yakın arkadaşım, gece gündüz her saniyemiz her anımız birlikte. Çocuk bakmak kısmını hiçbir zaman iş veya sorumluluk olarak görmüyorum; orası kaymaklı kadayıf. Keyifle, aşkla, şevkle. Hatta çocuk bakmak kelimesini de son derece itici buluyorum. Çocuk yetiştirmek çok daha doğru bence. 

Geçtiğimiz günlerde ayağımı çok kötü burktum. Öyle dedim diye hafife almayın nolur, daha önce ayağı çatlamış biri olarak söyleyebilirim ki neredeyse kırılıyordu. Olay geceyarısı oldu. O saatlerde Gökalp uyanır, gözünü hiç açmadan yatakta beni bulur, memesini emer, birbirimize pışpış yaparız, (o da annesini uyutur) sonrasında arkasını döner ve uykusuna devam eder. 

Babamı aradım, yetişti. Aradan geçen 1 saat sonrasında; babam klasik türk usulü "kırık olsa duramazsın" teşhisini koyunca, yattık. Hastaneye gitmedim, biliyorum, şeker potakalı uyanacak. Emecek. Yatacak. 

Ağlamaya başladı. Tabi ben bu arada; babamın kolunda yatak odasına ulaşmaya çabalıyorum. Normalde hiç geç kalmam ağladığında, anında görüntü. İlk defa böyle birşey olunca çocuk da afallamış olacak ki; ordan oraya savurmuş atmış kendini, halıları tırmalıyor, salya sümük ağlıyor. Benim yerime herhangi birini görse daha çok panikleyecek, huyunu biliyorum. O yüzden babama koş Gökalp'i al demektense, koş beni Gökalp'e yetiştir demeyi tercih ettim. Birşey diyeyim mi, Allah kimseyi anasız bırakmasın... 20 saniye anasız kaldı da ne hallere düştü yavrucağım. 

Ertesi gün 2 yaşındaki küçük adamım durumu biraz kavramaya başladı. Ayağıma krem sıkmalar, ben bandajladıktan sonra ufff oooo cici demeler... Tabi ben de acıdı acıdı diyip gaz veriyorum iyice, fırsat bu fırsat nazlanıyorum.😉 Daha önce ayağı çatlamış biri olarak söylüyorum ki; ilk gün o ayakla inanılmaz zor geçti, haftası dolacak hala daha çok acıyor ama ilk günlerdeki izdırabı gibi elbette değil. Şuanda ayak parmaklarımdan bacağımın üst kısımlarına kadar epeyce uzanan mor rengin envai tonuyla ve o tarifsiz acının hafiflemiş haliyle devam ediyorum hayatıma. 

Ana oğul elbirliğiyle bandaj sarar da olmuştuk artık; ama o gece ne oldu biliyor musunuz? Gökalp emmek için geceyarısı uyandığında hiç yapmadığı birşey yaparak, kalktı, yatakta oturdu. Sakat ayağıma gidip "ANNECİ, ACIDI, UFFF, OOOO, CİCİ, MUAH" diye sevdi, öptü. Ben hayatımda bundan daha güzel birşey; bir an, bir duygu yaşamamıştım... Gözyaşım PIT. 

Bazı şeyler kendiliğinden oluyor sanırım. Merhamet insanın içinde, varsa var, yoksa yok. Kimi çocuk karınca yuvasına çomak sokarken, kimi de köşesine ekmek bırakıyor. İnsanoğlu diyorum; mayası çok mühim.

Nazik ve merhametli bir delikanlı yetişiyor burda. Güzel yüreğinden öpeyim çocuk, bi gıdısından alayım hiç olmazsa...

23 Ocak 2021 Cumartesi

Blogger anneler fenomen çocuklar; anne bloggerlar teşhirci mi? Neden kendime anne blogger diyorum?

Bir evin bir kızıyım. Annem ben henüz 1 yaşındayken geçirdiği yüz felci sonrasında hastalanıyor ve ömrünün sonuna kadar yardıma ihtiyaç duyacağı bir hayata adım atıyor. Bu sebeptendir ki; tek çocuk olarak kaldım ve babam, annem, anneannem, dedem hep birlikte yaşadık. Yani; 2 anne 2 baba ile büyüdüm. Sonradan; "Ama benim kardeşim yok." diye duygu sömürüsüyle bir köpek aldırmışlığım da var, o ayrı konu. Bu anlattıklarım bir romanın birkaç satırlık özeti sadece. Siz neresinden tutarsanız tutun, "ben" 📍çok büyük işler başarmış bir kız çocuğuyum, bunu bilin yeterli.

Bu blogu; caaanım oğlum Gökalp'e anılar biriktirmek için yazıyorum. Bir zamanlar; başka bir kimlikle ve başka bir yayın adresiyle buradaydım. Şimdi "anne blogger" kelimesini daha uygun bulduğum için bu şekilde devam ediyorum. Neden 🎈Bigudili Anne derseniz; dürüst olmak gerekirse bir tercih meselesi değildi. Zira; birçok kadın anne blogger'ın önüne gelebilecek kelimeleri çoktan tüketmişti. Nasıl mı? Anlatayım.

22 Ocak 2021 Cuma

Anne günlüğü #6 oyun hamuruyla mutluluk kanunu & kanatlarım var ruhumda

Bu bir sanat eseri; birlikte oyun hamurundan yaptık ama bizim mutluluğumuza hizmet eden kanunları var. 

Ben çocukken; yazları evimizin balkonuna çarşaf asar, yere de kilim sererdi annem. Bu oyun vakti başlıyor anlamına gelirdi. O zamanın imkanları ile ne oyuncak varsa (yada bana hangilerini alabildilerse) ne var ne yok o kilimin üstüne taşır, annemle birlikte türlü oyunlar oynardık.

21 Ocak 2021 Perşembe

Çocuk fotoğraflarının sosyal medyada paylaşılması ve blogger anneler, neden instagramda kişisel blog açtım?

Ben çocuk fotoğraflarının "içerik sayfalarında" paylaşılmasını doğru bulmuyorum. Bir kere o bundan haberdar olacak yaşta mı, olsaydı nasıl karşılardı yada bebeğinin eline tutuşturduğun  oyuncağa methiyeler düzerek birkaç süslü fotoğrafla reklam parası almak📍anneliğin hangi tarafında? Bu çocuk aklı kemale erdiği zaman nasıl hissedecek? Bence asıl soru/sorun da bu. Amacım yargı dağıtmak değil.📍Herkes kendi işine baksın. 

Blogger anneler fenomen çocuklar; anne bloggerlar teşhirci mi? Neden kendime anne blogger diyorum?

Bir evin bir kızıyım. Annem ben henüz 1 yaşındayken geçirdiği yüz felci sonrasında hastalanıyor ve ömrünün sonuna kadar yardıma ihtiyaç duya...