Bugün pek saygıdeğer, pek sevgili yöneticim ile konuştum. Asistanlığını yapmakta olduğum N. Hanım, İzmir'in en köklü kurumlarından birinin yöneticilerindendir. Kendisine tüm samimiyetimle ve detayları ile paylaşarak durumu anlattım, Mart ayımın son ayım olacağını Nisan'da ayrılacağımı da söyledim vesile ile. Gözlerin dolu dolu olduğu, son derece duygusal bir konuşma oldu. Bu kadar duygulanacağımı, dahası kendisinin de bu kadar duygulanacağını tahmin edememiştim..
Ayrılıklar beni her zaman üzmüştür, nitekim harikalar diyarına da gitseniz her bavulun içinde biraz hüzün vardır...
Tembelliğimden olsa gerek biraz bayatlamış ama güzel haberlerim var sizlere de. Esas adamın Ankara'daki iş macerası "beklediğim üzere" hüsranla sonuçlanınca, Konya-Meram'da tırnak içinde büyük bir projede şantiye mimarı olarak işe başladı, benim evlilik olaylarım ise her zaman olduğundan daha komplike bir hal almaya başladı.
Kına tarihimi Mayıs 14, 2016 Cumartesi olarak düşünüyorum ve evimde 25 kişilik bir parti havasında yapmak istiyorum. Evimiz Konya'da olacağından, kınayı yaptıktan sonra bir gün dinlenip Pazartesi çeyiz sermek üzere yola çıkarız. Çeyiz çıkarmaya da o kadar çok özeniyorum ki, davullu zurnalı gelinip alınsın, kızlar kapıyı açmayıp sandığa otursun, hurçlarımı nazar boncuklarıyla süsleyeyim, kolilerime kurdelalar bağlayayım istiyorum.. Özeniyor insan her şeyine...
Bu arada düğün salonum belirlediğim tarih olan 28 Mayıs 2016 Cumartesi'ye tutuldu. 400 kişilik yemekli içkili olacak.Aslına bakarsanız, ne yalan söyleyeyim yemekli - içkili düğün olsa da olur olmasa da olurdu benim için, hiç farketmezdi yani. Nitekim; Ankarada Velo Wedding ile anlaşıldı.Yemekli menü olarak alınmış, içkiyi kayınbabam dışarıdan alacak servisi orası yapacakmış. Sağolsunlar pek ilgilendiler, gittiler geldiler, görüştüler, tuttular. Ocak'ta nişanlımla belediyeden 28 Mayıs'a nikah tarihimizi almak üzere Ankara'da buluşacağız:) O Konya'da ben İzmir'de derken, düğün Ankara'da olacak diye Ankara'da başvuru yapacağız. Allah her şeyi içimize sindirsin inşallah.. Her şeyimiz çok güzel oldu bu zamana kadar; kınamız,çeyiz sermemiz,düğünümüz,balayımız,evimiz, bebişlerimiz de çok güzel olucak inşallah...
İzmir'de yaşıyor, Ankara'da düğün yapıyor, Antalya'ya balayına gidiyor ve Konya'ya yerleşiyorsan en başta söylediğim gibi durumlar komplike bir hal alıyor.. Nişanlımla, belediyeden nikah tarihi almaya gittiğimizde salona da uğrayalım diye düşündük. Ben elimde bir usb ile giriş şarkısından tutun da aklımdaki fikirlere kadar her şeyi paylaşacağım ve organizasyonunu rica edeceğim. Düğünün detayları ve aklımdaki fikirler ile ilgili muhtemelen Ocak'ta bir yazı hazırlarım sizler için de, o zamana kadar kafamdaki birçok şey netleşmiş ve olur...
Ortaya karışık bir şeyler işte. Bir nevi evlilik telaşı...
25 Kasım 2015 Çarşamba
23 Ekim 2015 Cuma
Bir dizi tavsiyesi; Narkos
İçimde dolup taşan tüm melonkoliye ve Franz Kafka'nın kitaplarından fırlamışcasına hayatımdaki "değişim"lere rağmen blog sirkülerimde daha umut dolu yazılar yazmanın zamanı gelmiştir.
Sabah kahveleri insana ayrı bir mutluluk veriyor mesela, yanında bir parça çikolata da var ise; sanırım mutlu olmayı öğrenmek için hayatta birçok sudan sebebimiz var. Eğer öğrenemezsek zaten mutsuzuz. Efendime söyleyeyim; nişanlımın askerliği, dedemin kaybı, işsizlikler, babamın kalp krizi geçirmesi, ayrılıklar özlemler derken bir de baktım ki aslında mutlu olmayı öğrenmek mesele.
Yeni bir diziye başladım "Narkos". 1975'lerde Amerikada'ki tüm uyuşturucu trafiğinin %80'ini ele geçirmiş, 80'de ise dev bir uyuşturucu kartelinin başında olan, her yıl elindeki parayı paketlemek için 2500$ değerinde paket lastiği alan bir adam Pablo Escobar'ın serüverinini anlatan olağanüstü bir yapım.
Az az tüketmeye çalışıyorum diziyi ki hemen ilk sezonunu bitirmiş olmayayım... Velhasıl kelam sizlere de şiddetle tavsiye edebileceğim bir dizi.
Havalar serinliyor gibi biraz değil mi? İzmir'de sel felaketi dediler, memleketim yine yağmadı; Demem o ki İzmir'in havasına da kızına da güven olmaz ;)
Çok sevgilerimle,
20 Ekim 2015 Salı
Bir repliği anımsamak bazen...
-Yazarım sana.
-Yazma. O zaman bekliyor insan. Buraya çok az insan geliyor, çok insan gidiyor. Kalan da bekliyor ama bazen çok uzun bekliyor. Yani hani mesela zannediyorsun ki, bi yoldan birisi gelecek. Boş, uzun bi yol. Devamlı ona bakıyorsun. Sonra kimse gelmiyor.
Yazma.
17 Ekim 2015 Cumartesi
Tek başına..
Çok fazla sıktım hayatı avuçlarımda. Kalabalıkta kaybolanlardan oluveriyorum hemen.
Aslında çoğu zaman yalnız hissediyorum kendimi. Tüm seslerin sustuğu geceler mesela, metronun kalabalığından sıyrılıp asansöre tek başıma bindiğim o kısacık an ya da eve giresiye kadar apartmanın merdivenlerinde çıktığım o birkaç kat..
Tüm bunların dışında en ilginci kalabalıklarda kaybolmak. Onu herkes bilemez, herkes başaramaz. Ben tek başıma çok büyük bir kalabalıkken, kalabalıklar içinde çok fazla tek başımayım...
Aslında çoğu zaman yalnız hissediyorum kendimi. Tüm seslerin sustuğu geceler mesela, metronun kalabalığından sıyrılıp asansöre tek başıma bindiğim o kısacık an ya da eve giresiye kadar apartmanın merdivenlerinde çıktığım o birkaç kat..
9 Ekim 2015 Cuma
Bir nefes bir dilek...
Çocuklarım da atsın martılarına gevrek, okullarında okusunlar, her Eylülde Fuar açıldığında gitmek istesinler, denizlerinde yüzsün kumlarından yıkılmayan kaleler yapsınlar, aşık olsunlar mesela garlarında ağlasınlar garlarında gülsünler..
Tek dileğim bu.Bir kez daha bas bağrına...
Tek dileğim bu.Bir kez daha bas bağrına...
2 Ekim 2015 Cuma
Hadi Hayirlisi
Hayvanlarin en ufak acisini acligini susuzlugunu yuregi kaldirmayan, karinca yuvasinin ustunden hoplayarak gecen ben insanlardan nefret ediyorum. Hayvanlarin tek bir yuzu vardir, gercek yuzu. Oysa insanlar kendi icinde binbir alavere dalavere ile tirnak icinde "beyincikleri" yettigi kadariyla bir yere varmaya calisirlar keza varirlar da. Iste basiniza gelebilecek en traji komik durum budur hayatta. En korkmaniz gereken kisi canim cicimmis'cilik rollerine burunendir.Daha da kotusu o kadar canimsin cicisim tenceresi kaynatir ki artik sizin de yuzune gulup arkasindan bir cift kelam saydirmaktan baska careniz kalmaz zira agzinizi acip bisey diyecek olsaniz oklar sizi gostereceginden suyun akip yolunu bulmasini bekler ya sabir ceker nitekim de sabredersiniz..Bu da hayatta oklarin sizi isaret etmemesi gereken nadir durumlarda gecerlidir. Iste sirf bu sebepten katlanmak zorunda oldugumuz insan nevileri vardir, insan demeye bin şahit...
Hadi hayirlisi ve ya sabir..
1 Ekim 2015 Perşembe
Karanlıkta Şıpıdık Terlik : Bir anneannenin trajikomik hikayesi
Sonbaharın sıcakla soğuk arasında fütursuzca kararsız kalmayı direttiği hava durumundan mütevellit, anneannemle yaşadığımız anlaşmazlıklardan biri dün geceye damgasını vurdu.
Bana kalırsa havalar hep soğuk. Yaz geceleri balkon sohbetlerinde omuzlarına ince bir ceket alan bünyelerden olmaktan gocunmadım hiç. Amma velakin uyuduğum odanın; üzerine en azından bir pike almayı gerektirecek, burnunun ucunu hafifçe sızlatacak kadar da serin olmasının, yastık kılıfının ısındığı zaman ters çevrilmesi alışkanlığının verdigi o iç huzurun müptelası olmaktan da geri kalmadım.
Eğer kendinizi bildi bileli ayni odada yatıyorsanız, dahası belli bir yaşa gelmiş her kadının olduğu gibi anneanneniz de menopozdaysa bir takım hava durumu anlaşmazlıklarının önüne geçmeniz pek de mümkün olmuyor..
Dün akşam son birkaç gündür adet edindiğim üzere erken yattım. Sanırım bunun en büyük sebebi esas adamın bayram tatilinden sonra Ankara'ya dönüşü. Gelişine alışmak gibi birşey yok, mesela gidişine alışmak...
Ben yatıp birkaç uyku evresi atlattıktan sonra zannederim ki saat 23.00 sularında anneannemin yatma hazırlığının tıkırtısı ile uyandım.. Tabi bu arada o odada değilken, yatmadan önce "artık havalar serinledi" düşüncesi ile kapattığım pencereyi açtım.. Uykuma devam ettim...
İlk odaya girdiğinde pencerenin kapalı olduğunu teyit eden ananem ışıklar kapalıyken yatmaya geldiğinde soğuk tokat gibi çarpmış olacak ki kalkmış..
Bunlar olurken odanın içinde karanlıkta şap şap bir terlik sesi... Küçücük odadan gelen terlik sesine bakarsan sanırsın ki çırağan sarayının koridorundan gelen bir terlik sesi.. Yürü yürü bitmeyen bir yol..
Rüyada mıyım gerçekte mi derken yataktan doğrulup bir gayret ışığı açtım. Anneannem ayakta kollarını kaldırmış boşlukta ışığı arıyor.. Zavallımın beni uyandırmamak ve pencereyi kapatmak için harcadığı çabaya mı yanayım, kutu kadar odanın içinde 2 km yol yürümüş olmasına mı bilemedim.. Vesselam bastık kahkahayı.. Seni çok seviyorum benim tosun anneannem..
Sonra yattık uyuduk işte. Hikaye bu kadar.. Dağılın!
Bana kalırsa havalar hep soğuk. Yaz geceleri balkon sohbetlerinde omuzlarına ince bir ceket alan bünyelerden olmaktan gocunmadım hiç. Amma velakin uyuduğum odanın; üzerine en azından bir pike almayı gerektirecek, burnunun ucunu hafifçe sızlatacak kadar da serin olmasının, yastık kılıfının ısındığı zaman ters çevrilmesi alışkanlığının verdigi o iç huzurun müptelası olmaktan da geri kalmadım.
Eğer kendinizi bildi bileli ayni odada yatıyorsanız, dahası belli bir yaşa gelmiş her kadının olduğu gibi anneanneniz de menopozdaysa bir takım hava durumu anlaşmazlıklarının önüne geçmeniz pek de mümkün olmuyor..
Dün akşam son birkaç gündür adet edindiğim üzere erken yattım. Sanırım bunun en büyük sebebi esas adamın bayram tatilinden sonra Ankara'ya dönüşü. Gelişine alışmak gibi birşey yok, mesela gidişine alışmak...
Ben yatıp birkaç uyku evresi atlattıktan sonra zannederim ki saat 23.00 sularında anneannemin yatma hazırlığının tıkırtısı ile uyandım.. Tabi bu arada o odada değilken, yatmadan önce "artık havalar serinledi" düşüncesi ile kapattığım pencereyi açtım.. Uykuma devam ettim...
İlk odaya girdiğinde pencerenin kapalı olduğunu teyit eden ananem ışıklar kapalıyken yatmaya geldiğinde soğuk tokat gibi çarpmış olacak ki kalkmış..
Bunlar olurken odanın içinde karanlıkta şap şap bir terlik sesi... Küçücük odadan gelen terlik sesine bakarsan sanırsın ki çırağan sarayının koridorundan gelen bir terlik sesi.. Yürü yürü bitmeyen bir yol..
Rüyada mıyım gerçekte mi derken yataktan doğrulup bir gayret ışığı açtım. Anneannem ayakta kollarını kaldırmış boşlukta ışığı arıyor.. Zavallımın beni uyandırmamak ve pencereyi kapatmak için harcadığı çabaya mı yanayım, kutu kadar odanın içinde 2 km yol yürümüş olmasına mı bilemedim.. Vesselam bastık kahkahayı.. Seni çok seviyorum benim tosun anneannem..
Sonra yattık uyuduk işte. Hikaye bu kadar.. Dağılın!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Blogger anneler fenomen çocuklar; anne bloggerlar teşhirci mi? Neden kendime anne blogger diyorum?
Bir evin bir kızıyım. Annem ben henüz 1 yaşındayken geçirdiği yüz felci sonrasında hastalanıyor ve ömrünün sonuna kadar yardıma ihtiyaç duya...
-
Öyle bereketli yağdı ki o gece rahmet, şükürler olsun. Lakin; sitemizdeki panjuru veya cam balkonu olmayan nadir dairelerden birinde yaşamam...
-
Anne olmak; bütün yönleriyle yeterince zorlu ve meşakkatli bir serüvenken, tahmin edersiniz ki yalnız ebeveyn olmak da en az bir o kadar zor...
-
Hayatta önemli 2 şey vardır; önceliklerimiz ve zorunluluklarımız.İkisi arasındaki zıt duruş aslında ince bir çizgiden ibarettir.Çoğunlukla k...