Öyle birşey ki bu; anlatamam... En azından şimdilik.
Ama biliniz ki;
Kekik, deniz ve nergis kokusu vardır İzmir’in. Öyle ki beni gözlerimi kapatıp İzmir’e getirin, İzmir’de olduğumu anlarım. -Haluk Bilginer
Öyle birşey ki bu; anlatamam... En azından şimdilik.
Ama biliniz ki;
Kekik, deniz ve nergis kokusu vardır İzmir’in. Öyle ki beni gözlerimi kapatıp İzmir’e getirin, İzmir’de olduğumu anlarım. -Haluk Bilginer
Hani o mükemmel, modern, süper, harika anneler var ya; aslında yoklar. Annelik öyle toz pembe değil. Birbirimizi kandırmayalım. Instagram'da gördüğümüz o manikürlü, fönlü, pirüpak anneler, neredeler mesela? Ben sokakta hiç göremiyorum da...
Suya olsa anlatacaktım.
Gökalp'in uzun süredir kendini geriye atma huyu var. Bunu üzülünce, sevinince, aklına birşeyler gelince bir anda ve sert bir şekilde yapıyor. Birçok kez mutluluktan; burnuma tersten kafa atıp, gözümden yaş getirmişliği var.
Ölümün olduğu bu dünyada hiçbir şey çok da ciddi değildir aslında." der Franz Kafka.
Gerçekten öyle mi, yoksa biz öldükten sonra yaşamaya devam edecek bir eser bırakmayı başarabilirsek; bir şekilde varlığımızı sürdürmüş olacak mıyız?
İyi bir evlat yetiştirmiş olmak mesela. Öldükten sonra bir şekilde; onun her doğru adımının bir parçası olmaya devam etmek gibi.
Belki bir şiir yazmak, belki de bir şairin; Nazım'ın Piraye'si olmak. Ne için yaşıyorduk biz, ciddi ciddi biliyor muyuz?
Bir evin bir kızıyım. Annem ben henüz 1 yaşındayken geçirdiği yüz felci sonrasında hastalanıyor ve ömrünün sonuna kadar yardıma ihtiyaç duya...