11 Ağustos 2013 Pazar

Başucumda Bayram'lık Pabucum...


Bir zamanlar baş ucumuzda duran kırmızı pabuçlar'ımız kadar kıymetliydi bayramlar..Kırmızı pabuçlar gibiydi bayramlar, ben hep kendi pabuçlarıma benzettim onları..Kırmızı neşeli yepyeni..Huzuru ve birliği temsil eden..
Şimdiyse herkese bir tatil ihtiyacı gidermeye dönüştü..
Sevgili arkadaşım bende bayram ziyaretinde şuan:)
Ama yine de bu bayram konusunda birşeyler karalamak istedim..
İyi bayramlar hepimize...

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Hayal Çizgileri


Çizgi filmleri,animasyonları,karikatürleri hep sevdim..Küçük bir çocukken de, yetişkin olduğumda da..
Okunulan her yazıda, izlenilen her filmde kendinden birşeyler bulabilirsin belki ama fotograflarda bulamazsın, başkalarının yüzleridir onlar..Oysa bir çizgi resme, karikatüre kendini benzetebilir,kendini onun yerine koyabilir ya da onunla ilgili hayaller kurabilirsin..
Çocukken bunlar daha kolay olur herkes için, bir erkek çocuğu evinde redkit olabilir ya da bir kız çocuğu hiçbir çaba gerektirmeksizin pijamalarıyla dahi pamuk prenses olabilir ama birer yetişkin olduklarında o çocuksu hayal gücü kaybolmaya başlar, benim içinse daha farklı; yetişkin biri olarak bile kendimi çizgilerde hayal ederken bulabilirim..
İşte bu resim benim hayatımın şu döneminde kendimi hayal edebileceğim; hatta çoook uzun seneler sonra belki böyle bir fotografımın olabileceği, daha şimdiden bakmaktan hoşlandığım hayal çizgileri..

3 Ağustos 2013 Cumartesi

En tatlı kurabiye; arkadaştır:)


Bugün bir kez daha anladım ki arkadaş birçok şey demek..
On saat süren çilekeş alışverişteki en yardımcı fikirdir yakın arkadaş, ya da soyunma kabininde kollarınızı havaya kaldırıp elbiseyi çekmesini beklediğiniz kişi :)
Ne zor bir gündü, belirttiğim üzere on saat süren alışverişte alınan toplam ürün adedi : 2 adet elbise :)
Yine de bugün bir kez daha anladım bir arkadaşın nasıl da imdada yetişebileceğini..
Biraz daha duygusallaştırıp baktığımda en tatlı kurabiyedir arkadaş; ailenizle sevgilinizle olduğu gibi arkadaşlarınızla da sizi en çok birbirinize bağlayan sevgi, alışkanlık ve geçmiştir..Ama sizi en iyi o anlar, en basiti sevgiliyle özeli aileye, aile ile özeli sevgiliye anlatamazken; bunların hepsini bilen şahsın adı ''arkadaş''..

Bu yüzden en tatlı kurabiye arkadaştır :) Her halt vardır içinde, tarçın,elma tartı,hindistan cevizi,fındık ya da çikolata parçaları yerine arkadaşlıkta kurabiyenin hamurunda bambaşka şeyler vardır.
Evine ayakkabılarınızla girdiğinizde ses etmeyen, sakızını tam şişirmişken elinizle patlatabileceğiniz, ''-Bu kıyafet bana yakıştı mı?'' dediğinde ''-Bok gibi oldu,çıkar'' diyebileceğiniz, özel eşyalarını hunharca kullanıp suratına pispis sırıtacağınız'dır arkadaş :)
Kıssa'dan hisse: Arkadaş en tatlı kurabiyedir..

2 Ağustos 2013 Cuma

Crazy Frog Olmak :)) Kendinizi hiç ''CrazyFrog'' hissettiniz mi?


Kendinizi hiç crazy frog gibi hissettiğiniz oldu mu hiç sizin?

Olmuştur olmuştuuur..:)
Ne dediğimi kimse anlamadı kuvvetli muhtemel..Gerçi benim de ne dediğimi bildiğim pek söylenemez ama, kendimi videodaki crazyfrog ile özdeşleştirmiş durumdayım.
Sürekli peşimden kovalayan canavar varmış gibi hissediyorum.Bana böyle hissettiren tek iş ''alışveriş''...Aynı iş içimdeki canavarı ortaya çıkartabilme kapasitesine de sahip aynı zamanda:)

Alışveriş bir şey almak zorunluluğuyla yapıldığında çileye dönüşebilir,dikkat, çile diyorum..Hani şimdi üzerime yapışmış bir alma görevi var ya (söz elbisesi,ayakkabı,takılar vs.) inadına İzmir'de tüm mağazalar işbirliğiyle bütün güzel ürünlerini raftan toplamış gibi, sanki ben oraya gitmeden saklıyorlarmış da, ben gittikten sonra tekrar yerleştiriyorlarmış hissine kapılmamı sağlayan bir ürün portföyünde karar kılmışlar.
Crazy Frog gibi arkamdan kovalayan varmışcasına: kısa bir süre..
Ve  kısa sürede elim kolum dolu bir şekilde, azmin zaferini güderek, gururla dönmek istediğim evim..
İşte şu sıra : EVE BÖYLE DÖNEBİLMEK İSTİYORUM!!!; elim kolum dolu şekilde..

Evlilik Sakız Gibidir :) Aşk mı Mantık mı?

İnsanın hayatındaki en önemli zaman dilimi bence, evliliğe adım atmak.Yirmili yaşlarından sonra kalan ömrün akibetini belirleyecek bir seçim:)  Aşk evliliği mi yoksa mantık evliliği mi..Kişiye göre değişken.. 

Ama ben romantik kişiliğimden olsa gerek aşk'ı savunanlardanım. Ben hala işin aşk kısmında olsam da, o devreleri geçirip ''Zamanla aşk yerini sevgiye bırakıyor.'' diyen evli çiftleri çok duyduk.Ömür boyu devam ediyor mu yoksa bir süre sonla alışkanlık ve sevgiye yerini bırakıp, bir aile kurmuş olmanın ve sana anne-baba olarak getirdiği sorumlulukların etkisiyle hayat telaşında kaybolup gidiyor mu aşk?

Aşk zamanla ufukta ince bir çizgi haline gelse bile, tacını okyanus gibi bir sevgiye bırakmalı bence.Peki ya mantığı savunanlar,hele ki evlilikte..Hiçbir zaman anlam veremedim öyle düşünen insanlara...Aşk yerini sevgiye bırakıyor bir ihtimal, peki ya mantık kaybolduğunda tacını devredecek neyi var? Koca bir sıfır..

Bilemiyorum, ama yine de evlendiğim zaman, eğer evlilik aşkı bitiriyor olsa bile yerini sonsuz bir sevgiye bıraksın istiyorum..

Tüm bunları düşünürken söz hazırlıklarına son sürat devam ediyorum :)

31 Temmuz 2013 Çarşamba

Mecburen, Mecburen... MECBURİYETTEN !


Oh sesleri of olunca, her kafadan ses çıkınca, şaşırınca bunalınca...Mecburiyetten...
Tüm karamsarlığım ve negatif enerjimi üzerinize doğrultarak; günaydın :)
İnsanın hayatta ne kadar çok mecburiyeti var değil mi? Alma gücü için para,para için iş,iş için erken kalkmak,erken kalkmak için erken yatmak,erken yatmak için insanı insan yapan sosyalliği ertelemeye çalışmak..Mecburiyetten...


İlla ki hepimizin hayatında olmuştur, duş almayı dahi son ana erteleyip, iş,okul yada günlük uğraşların yorgunluğunu bilgisayar,TV karşısında atmaya çalışmak...
Aslında bir yerde de hiç de düşündüğümüz kadar ''Özgür'' değiliz...
Amaç- sonuç ilişkileri kurabileceğimiz; iki kelimenin arasına ''için'' yerleştirebileceğimiz birçok cümle var hepimizin hayatında..
Uzun lafın kısası ; MECBURİYETTEN...

30 Temmuz 2013 Salı

Tatlı bir telaş; sözlenmek

Aslındaaa insan çabuk büyüyorrr..İlk kendime geldiğim an, bir erkek çocuğuymuşcasına hırsla misket oynadığım mini-cik kuzenimin ''Kızım ben nişanlanıyorum lan!'' dediği sahneydi heralde :) Ne kadar çabuk geçiyor zaman, büyüyoruz, kocamaaan abla oluyoruz, bir de bakıyoruz ki okullar bitmiş, işe girilmiş vs..E daha dün yerde meşelerimizle oynamıyor muyduk şimdi biz? Zaman; ne çabuk geçtin..
Şimdi tarihlere bir gözattım da, 2 yıl 2 ay 2 haftadır töbe estafurullah 3Harfli ile beraberim...AŞK :)
Ankara'dan gelicekler, aileler tanışıcak,söz tarihi kararlaştırılıcak vs. derken henüz potansiyel kayınvalidem gelmeden ortaya bir söz tarihi bile çıktı sayılır.
Peki ben bu dönemi nasıl geçiriyorum, sıradan :) Sanırım biraz geç kaldım,insan sözlenme yolunda ilerleyince bir garip olmuyor değil :) Ağustos 24-25..Geriye kalan 25 günde, kayınvalideciğim ile tanışılacak, evlilik teklifi beklenmeye devam edilecek, elbise ve ayakkabı alınacak. saç ve makyaja karar verilecek, kız arkadaşlarla oturulup saatlerce kritikler yapılacak ve söz gününün hazırlıkları durmaksızın devam edecek.
Benim için çok büyük bir olay olan bu sözlenme işinin herkesin hayatının en önemli konusu olması, dünyanın bunun etrafında dönmesi beklenecek :)
Belki bir görenim duyanım vardır diye, seçtiğim tektaşı, ortak noktada karar kıldığımız alyansı, kesinlikle ama kesinlikle değişmez fikrim olan söz günü yaptıracağım saç modelini ve giyinmek istediğim tarzı paylaşmaya karar verdim, belki bu konuda benim gibi araştırma içerisinde olan biri görür de bir faydası olur diye.


İzmir'li Olmak


Simide gevrek, domatese domat, çekirdeğe çiğdem derken'Karşıya geçelim'' dendiğinde anlamının Karşıya-ka' ya gitmek olmasından ibaret değil İzmir ve İzmir'li olmak.Bugün düşündüm de, taşı toprağıyla bir başka havası var sanki.Ben mi çok duygusal yaklaşıyorum yoksa İzmir gerçekten de bir başka mı tartışılır...Hep bir parçası olmaktan mutluluk duyduğum bi ev oldu İzmir. Anne,baba, aile gibi...

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Magazin Blogger'lığı da Neyin Nesi?


İlk bakışta dikkatimi çeken şeyi burayı twitter'a benzetmeye çalışmadan kısaca eleştirmek istedim.

Blog yazmanın bir sanat olduğunu düşünerek bir heves bu işe kalkışmamla beraber, Sürç-i Lisan Ettiysek Affola'da belirttiğim gibi kendimin patronu olduğum sanal köşemin sahibi olmak da bana yetmedi :)

Bir 10 günde 100 kilo vermenin sırları, Ivana Sertin yüzünde neden içi beyaz sivilceden yok hadi öğrenelim, Esra Ceyda kardeşler yine bir cafe sahibiyle tartışıp adamın meme ucunu ısırdı..tarzında yazıların hitler kırdığını görmek = başımdan aşağı kaynarsuların boşalması :)

Bu kadar ani yıkıma hazır değildim henüz, çok gençtim çok toydum blogda, bunu hak etmedim :)

Yine de bir umut ışığı var karanlıkta, tüm sönüklüğüyle beni çağırıyor :)))

Başlangıç

Birşeyler yazmayı hep sevdim... Okul defterlerinin arkasına ya da bir heves alınmış günlüklerin ilk sayfalarına birşeyler karalayıp durdum hep. Ama gel gör ki, hiçbir zaman bir düzen tutturamadım...

Yine de hep sevdim yazmayı.

En doğru başlangıç 'ben'im. Kendim. 91 yılının Eylül ayında bir sonbahar gününün tüm karamsarlığını üzerime pelesenk edip, ailemin Pazar tatilini İzmir Fuarı'na giderek değerlendirmek istemesine tepki olarak doğdum.
..
Kendimi ilk hatırladığım sahne, dedesinin çalışma odasındaki antika masayı tükenmez kalemle çizen, küt kesim kumral saçlı, beyaz tenli kız çocuğu. Nedense ilk bunu hatırlıyorum, masayı çizmenin verdiği -yasak- duygusunun verdiği korkudan olsa gerek.

Her 90 kuşağının yaşaması gereken sıradan çocukluğu yaşayarak geçti o yıllar, dönüp baktığımda zaman zaman geri dönmek ve tükenmez kalemle çizmek istediğim bir antika masadan ibaret şuan benim için.

Gün geldi okullar bitti, gün geldi çalışmaktan memnun olduğum bir işim oldu, mutluyum uzun lafın kısası.Herkesin yirmili yaşlarında isteyebileceği bir mezuniyet, evlilik yolunda ilerleyen mutlu bir ilişkim, söylediğim gibi bir parçası olmaktan mutlu olduğum bir işim de var şimdi.

Açıkçası şuan yazdıklarımın samimiyetiyle doğru orantılı oldukça gerginim.Genel anlamda geçimsiz, donuk bir tip olmam dolayısıyla kendimi ve içdünyamı insanlara açmak konusunda gerçek hayatta pek başarılı olduğum da söylenemez. Blog yazarlığında ise bu kadar samimi bir başlangıç benim için ağır oldu desem yeri.

Sonuç olarak, kendimce iyi başlangıca imza attığımı düşünüyorum, dediğim gibi başlamam gereken yer en iyi bildiğim yer -ben- olmaydım.

Amaç sadece kısa bir  ''Merhaba'' demekti..Şimdiden; söylediklerim ve söyleyeceklerim için;

Sürç-i Lisan Ettiysek Affola...


Blogger anneler fenomen çocuklar; anne bloggerlar teşhirci mi? Neden kendime anne blogger diyorum?

Bir evin bir kızıyım. Annem ben henüz 1 yaşındayken geçirdiği yüz felci sonrasında hastalanıyor ve ömrünün sonuna kadar yardıma ihtiyaç duya...