29 Temmuz 2014 Salı

SON BAYRAM VE BİR DOĞUM GÜNÜ HİKAYESİ...


Bugün blogumda; ilk yazımı paylaştığım ve dahi; deyim yerindeyse kendimi aştığım gün.
Dönüp baktığımda kendimi derlemeye ve arşivlemeye başlayalı hayli yol almışım; esas adam askere gittiğinden bu yana zamanın geçmek bilmediğinden şikayetçi olsam da zaman geçiyormuş ve nitekim işte böylelikle  tam da bir yıl olmuş..Anlayacağınız; bugün benim bir nevi doğum günüm.

Blogumun doğum günü "dedemin" belki son günü, gecesi, bayramı..Mizahi amaçlardan sıyrılmış halde söylüyorum.Tamamen samimiyim.
Bu son bayramı.

İyi şeyleri bekliyorum ben; çoğu zaman; hayır, her zaman...Doğum günlerini, yıl başlarını,bayram tatillerini,yıl dönümümüzü,esas adamın askerden dönüşünü,hafta sonu tatilini,hatta öğle aralarını..

Bu sefer hatta hayatımda ilk kez kötü bir şey için geri sayıyorum.Geri sayıyorum ve ne kadar zamanın kaldığını bilmiyorum.O kadar acı ki..Dağ gibi bir adamı; gün gelip de tamamen birinin bakımına muhtaç kalacak halde, bir kedi yavrusu gibi mini minnacık kalmış, bir köşede yığılmış, bitmiş ve dahi tükenmiş olarak görmek..İnanın o duygunun tarifi yok.Gün ışığı gibi ortada; bu dedemle geçirdiğim son bayram.
Bu son bayramı.

Daha fazla yazmaya üşeniyor ellerim.Kafamda dile getirilecek o kadar çok şey olmasına rağmen; şimdi o dolu kafayı vurup yatmak istiyorum.

Sıçarım böyle doğum gününe.
Bu son bayramı.

26 Temmuz 2014 Cumartesi

BEN ÇOK 100 BULDUM!

Ben iyiyim.Tuttum getirdim çeyizliklerimi..Bir kısmını nakit ödedim; bir kısmını da kredi kartı ödedi.Ben de karta 6 ay taksit taksit ödeyeceğim.Öyle anlaştık kartla :) Umarımın iyi geçiniriz; çünkü bu benim ilk kredi kartım!

Ne diyordum, blogumun 1 yaşına çok az bir zaman kala; 100 takipçisi olmuş...

Anlayacağınız; ben iyice yüz buldum; ben iyice 100 buldum ve biz tam anlamıyla 100 olduk..
Demek ki; paylaştıkça çoğalıyorum ben de..

Ay ben çok mutluyum ki!

İyi ki varsınız...♥♥♥
Sevgilerimle 

25 Temmuz 2014 Cuma

Haftasonu planı

Tatil başlangıcı..Bir tatilin en çok sevdiğim tarafı; tatilin başladığı o an..İnanılmaz bir neşe doluyor insanın içine; hani odanızın içine günün ilk ışıklarının süzülmesi gibi.. Ben mi? Sabahlara kadar yabancı dizilerimi izleyeceğim, klimanın altındaki üçlü koltukta vucudumun izi çıkasıya kadar yayılacağım, günün en alakasız saatlerinde kalorisi yüksek gıdalarla dengesiz beslenme denilen şeyi tam anlamıyla gerçekleştireceğim ve kafa nereye biz oraya mantalitesini peşleyeceğim zamanlar; tatil günleri..

O yüzden neşem yerimde; kabak tadı vermeme ramak falan kalmadı yani. Bu arada dün kandildi ve ben bol bol dua ettim.Dua etmeyi pek beceremiyorum nedense; benimki bir garip, duadan çok konuşmak gibi oluyor,önüne geçemiyorum:) Çok gevezeyim ben..

Bernardo ve Karaca ile aşk yaşatan süreç çeyiz hazırlığıymış anladım artık.Eninde sonunda bugün; adıma ayrılan ve sipariş verdiğim ürünler tamamlanmış, alınmak üzere beni bekliyorlar..Garip bir heyecan var içimde:) Çünkü bunlar benim çeyizime ait ilk mutfak alışverişim.Seçtiğim ve benim olmasına saatler kalan tabak çanaklarım, tencere tava hepsi havalarımla mutfak falan diziyorum kafamda.Keşke kocası da burada olsaydı; beraber giderdik..Ne bakar incelerdi o; meraklı şapşik.


Güzel haber; sivilde mimar olan esas adam, askerliğinin son 99 gününe de mimar olarak devam edecek ve bu benim içimi çok rahatlatıyor..Bu sizin için önemsiz olduğu kadar benim için önemli.Ne kadar önemli olduğunu varın siz düşünün...

Neyse; şu masa başında gençliğimi çürütüp, kahve tüketiminden mütevellit yürüyen selülit olmadan önce tatilin başlaması iyi oldu bence...

24 Temmuz 2014 Perşembe

Benden Ötesi

Yine kendimden başladım yazmaya.Bazı zamanlar benim için bir ihtiyaca dönüşüyor yazmak; an duraksamadan, düşündüğümü vuruyorum klavyeye.Bir seri katilin öldürme içgüdüsüne benzetebilirim bunu belki.İşte ben tam da bu noktada; kendimden başka kimseye hizmet etmeksizin yazıyorum.Bu sanırım; "benden ötesi"..

Konuşmayı seviyorum; boş konuşmayı da.Şu sıralar mutsuzluğu tercih ediyorum.Özlem çekiyorum ve tam anlamıyla bundandır ki yalnız hissediyorum.
Kendime dair düşünceler içerisindeyim.Saçma sapan şeylere kafa yoruyorum.Ailemize yeni katılan kuzenimin bebeğinin doğum süslerine ve şekerlemelerine bakıp; benim bebeğimin doğum süsleri mavi mi olacak, pembe mi diye kafa yoruyorum.Kızım mı oğlum mu olacak diye değil yani.Mavi ya da pembe; hangisi diye..

Bir yandan da çeyiz alışverişimle ilgili şeyler kuruyorum,kurguluyorum.Uyumadan önce gözlerimi kapattığımda; siparişini verdiğim ürünleri; olmayan evimin, olmayan mutfağına diziyorum..Yarına dair hiçbir planım olmadan uyuyorum.Yaptığım şeyleri istemeden yapıyorum; en basiti otobüse biniyorum zira otobüse binmekten nefret ederim.Tabi bir de; tüm bunların sadece esas adamı çok özlediğim için olduğunu düşünüyorum, hem de sık sık.

Çok arkadaşı olan biri olmadım hiç; zaten insanları da pek sevdiğim söylenemez.Dışarıdan soğuk nevalenin tekiyim, entelektüel olmayan bir tabirle de perdelerimi kaldırdığımda kedi gibiyim.Arkadaşlarımla zaman geçiriyorum,ailemle zaman geçiriyorum; yetmiyor.Eksik bir şey var tamamlayamadığım ve tam 100 gün daha tamamlayamayacağım.Anlayacağınız; karşınızda kapı gibi duran ben, işte tam da burada sayılı günün çabuk geçmediğinin başlı başına ispatıyım.

Bu hafta çok çalıştım.Yarın Cuma değil mi? "Nihayet!" bile demeye üşeniyorum..Çok çalıştım ve dolayısıyla da çok kahve tükettim.Şayet masa başı çalışıyorsanız; çok kahve tüketme sorunsalı denen bir olgu vardır ki bu olgu dilinizden beyninize uzanan uzun metrajlı bir yolculuk gibi.Çalıyorsan; hatta masa başı çalışıyorsan; o kahveyi tüketeceksin..

Fazla samimi karalamalar bunlar; fazlasıyla benden.
Hatta benden ötesi...

23 Temmuz 2014 Çarşamba

Asker Günlükleri Ders 2: Bazen Bir Kahve Molası Yeter!

Sanrım kabullenmeye başladım.."Esas adamın askerliğinin" tam da yarısını geride bıraktığım şu günlerde; yeni hayat standartlarımı, tek başına kalmış olmanın zorluklarını ve dahi dezavantajlarını yeni yeni kabullendiğimi fark ettim bugün..

Garip..Ona ve onunla alışmış-lıklarım bu denli fazlayken; kendi başına yürüme denemeleri yapan yeni ayak bir bebekten farkım olmadığını kabullendim.Ufak tefek şeylerle gün yüzüne çıkıyor bunlar; zaman geçtikçe can sıkıcı olmaya başlıyor ve "ufak tefek" deyip geçmeye gebe olunan bazı şeylerin hayatımda aslında ne kadar kayda değer olduğunu bir tokat gibi yüzüme vuruyor.

İşte -Ders 2- tam da bu noktada başlıyor...

Onunla geçirdiğim 3 yılda; bende ve hayatımda ne kadar çok şeyin değiştiğine kendimin dahi inanması mümkün değilken; kelimelere dökmek için çabalamak anlamsız olmalı, değil mi? Yine de oyum şansımı denemekten hatta zorlamaktan yana..

Askerlik denen şey; nişanlı bir bayansanız bir anda koskoca bir boşluk ya da simsiyah bir duvar gibi bir şey.Hissettiğiniz ise yalnızlaşmışlık!
Bu da benim uydurma tabirlerimden biri olsa gerek; "yalnızlaşmışlık"..

Demem o ki; Özdemir Asaf..Demem o ki; MESAFELER DİYORUM,OLMAMALILAR..

Sadece onu değil,onunla olan şeyleri, bir tek onunlayken sahip olduğum kalabalıkta kaybolmamak hissini ve daha dilimin dönmesi mümkün olmayan, kalemimi kıran birçok şeyi özlüyorum.Ben en Batı'yım, o en Doğu..Bu kadar uzak olmak zorunda mı? Olmamalı..Kalabalıkta kaybolmuşluk; kalabalıkta yalnız kalmak.Can sıkıntısı şeyler bunlar..

Bugün en sevdiğim ve bana daima onun aldığı kahvemi; bir şekilde tekrar bürodaki çalışma masamda buldum.Sürpriz yapmış bana, patronum ve aynı zamanda kendisinin ortağı olan can ciğer arkadaşımız da buna elçilik yapmayı görev bilmiş sağ olsun:) Hiç fark etmemiştim oysa; esas adam olmadan o kahveyi hiç içmediğimi.Doğru ya; en sevdiğim kahve olmasına rağmen işin aslı onsuz hiç içmemiştim.Çünkü bana en sevdiğim haliyle; karamelli frappuccinomu alan tek kişi o!

Ben de bunun gibi binlerce ufak tefek mutluluklara kendimi o kadar alıştırmışım ve kaptırmışım ki; sanırım en çok da bu yüzden esas adamın yokluğu tam anlamıyla cehennem.

Ve tüm bunlar bir araya geldiğinde sanırım ben esas adamsız yürümeyi beceremiyorum, denemiyorum..Gerek de duymuyorum.Yanımda olmadığı zamanlarda tamamen mutsuz olmaktan; mutluluk duyuyorum.

Çünkü bazen; bir kahve molası yeter!

22 Temmuz 2014 Salı

DEXTER

Dexter'ı duymayanınız kalmadı biliyorum ama aranızda izlemeyen kokorilerin olduğuna eminim.Kendimden biliyorum..Bu zamana kadar -başyapıt olarak etiketlenmeye şükela bir diziyi nasıl bu kadar görmezden gelebildim kendime kızıyorum.

Dizi tamı tamına 8 sezona imza atarak; 23 Eylül 2013'te ekranlara veda etmiş bile, yıl olmuş 2014 ben dün izlemeye başladım.

Ahlak sistemimize bir göz atmakta fayda olduğunu düşündüren kült karakter..Elbette ki; "I'm Dexter; Boo!" Dünden bugüne edebiyat, sinema, dizi film tarihinde en sevilebiliritesi olan seri katil kendileri..

Aynı zamanda şahsın babası tarafından ehlileştirilme ve evcilleştirilme ironisi var ki diziye farklı bir boyut, farklı bir heyecan vesilesi niteliğinde.Antikahramanın bu denli başarılı bir oyunculukla canlandırılmış olması; dizi üzerinde sempati yaratmaya olduğu kadar antipati yaratmaya da gebe.Gerçi ben kayıtsızca bir sempati güdüyorum, yalan değil!

Diziye ait bir anekdot daha paylaşmak isterim ki; dizide Dexter'ın psikolojisini yansıtan "iç sesi ve konuşmalarının" inanılmaz derecede zeka ürünü olduğunu iddia etmeden yazıyı tamamlamak ahmaklıktır!

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Pazartesi Kafası

Ve işte karşınızda PAZARTESİ KAFASI...

Bunu ben uydurdum; neremden uydurduğumu belirtmeye gerek görmüyorum..Bir çizgi film karakteri olsaydım; pamuk prenses falan olmam mümkün değildi; ya Garfield yada Bart'tım kesin.Hatta bırakın çizgi film karakteri olmayı, önceki hayatımda direk Bart hatta belki Garfield olduğumu düşünüyorum bazen, ciddi ciddi..

Pazartesilerden nefret ediyorum!

Ayrı bir kafası var..Filtre kahve bile o kafayı ayıltmıyor.Cümledeki ayılmak, bildiğimiz bayılmanın zıttı olan ayılmak.Kendime gelmem mümkün değil; yaşadığımı fark etmem mümkün değil ve tüm bu koşullar altında yeni edindiğim ve sahibi olmaktan anlamsız bir şekilde gurur duyduğum saksıdaki aloe vera bitkimden farkım olduğunu iddia etmek tam bir hayalperestlik.

Bazen Pazartesi'lerin Cumartesi'den farklı olmadığı zamanları özlüyorum.Üniversitede yaz tatilleri mesela.4 ay tatil, net.Şimdilerde ise o günler bana fi tarihi gibi geliyor; aslında topu topu 2 sene öncesi..Bir haftada Prison Break bitirdiğim günleri; vucudumun şeklini almış klimanın altındaki üçlü koltuğu özlüyorum.

Zamanımın çoğunu özlemek ve beklemek ile değerlendiriyorum ben.Askerdeki esas adamı özlemek,otobüs beklemek, tatilleri özlemek, yemeğin pişmesini beklemek..Uzayıp gidecek özlemek ve beklemek fiiline sahip cümlelerim var cebimde; saçmıyorum sağa sola; can sıkıcı olsa da dillendirmiyorum pek:)

Uyur uykumda sabah kalkıp dişimi fırçalamakla geçip gidiyor zaman.Her şey aslında bu denli basit.

Niknik'e kırıldım biraz; kendisi benim çocukluk arkadaşım, kardeşim..Şu sıralar entellektüel tabirle aramızda bir iletişim kopukluğu olduğuna kanaat getirdim ve çenemi kapattım.Hoş, bu çenemin kapalılığı iletişim kopukluilğunu pekiştirir mi orası tartışılır..

Sanırım tüm bunların hepsine birden; pazartesi kafası deniyor ve nereden uydurduğumu tahmin edebileceğiniz üzere; bunun adı PAZARTESİ KAFASI.

Ve bugün günlerden pazartesi...

19 Temmuz 2014 Cumartesi

Çeyiz Alışverişimden Notlar : Yine ne haltlar karıştırdım? Karaca Çeyiz Alışverişlerim

Dün bahsettiğim üzere bugün karga marifetini yemeden kendimi Optimum'da buldum; önce Bernardo'da seçtiğim listemi dünya gözüyle bir kez daha inceledim ve üzülerek söylemeliyim ki Romance yemek takımı tam bir fiyasko..Bloglarda, internette araştırmalarıma göre bir hayli alıcısı-kullanıcısı var bu takımın ama gel gelelim; hediye kisvesi altına sığdırdığı çatal bıçak ve bardakları beş para etmez vesselam.Ayrıca siz sormadan söylenmeyen bir diğer husus; takımın bardak ve çatal bıçak takımının makinede yıkanmaması gerektiği..Günlük alacağım takımın; çatal bıçağını ve bardağını makineye atamayacak olduktan sonra ne anladım ben bu işten..Bir de Romance serisi görsellerindeki gibi göz alıcı değil; sıradan tabak çanaktan ibaret..Anlayacağınız; hayal kırıklığı..

Romance günlük yemek takımından cayınca; Bernardo'dan çelik ve seramik tencere setlerimi,düdüklü tenceremi, ekmek kutusu ve üçlü kavanoz setimi tercihimi KIRMIZI'dan yana kullanarak haftaya Cumartesi almak üzere ayırttım.

Sonra bir de Karaca'ya göz gezdirdim..

Günlük yemek takımı tercihim Karaca'dan yana oldu.Görselde paylaştığım; Fine Bone Diamond Platin yemek takımı; benim alacağım ise buna çok benzer görünümde olan Karaca - Pearl adlı yeni bir serisinin yemek takımı.Mağazada bu takımın sergisinde Karaca'nın çok şık bir supla tabağı vardı.Günlük yemek takımımı bu supla ile süslemeyi düşünüyorum.Supla tabak günlük kullanım için pek kullanışlı değil aslında.Ben de bu yüzden mağazada beğendiğim supla modelinden 2 adet alacağım.Bana ve O'na :) Seçtiğim modelin oldukça sade ve zarif olduğuna inandığımdan; günlük kullanım sırasında siyah amerikan servisle; başbaşa güzel bir sofrada supla tabakla kullanmayı uygun gördüm:) O yüzden yemek takımını alırken; 2 adet supla ve 6 adet siyah amerikan servisi de kaçırmayacağım..

Günlük çatal bıçak takımı ise yine Karaca'dan. Tivoli modeline bayıldım.Postmodern bir havası var.Küt, sade, zarif, kaliteli..Üstelik 12 kişilik günlük çatal bıçak takımım olarak alacağımdan dolayı; modern olması, deseni-oyması-kakması-ıvırı zıvırı olmamasıyla benden bir puan daha aldı.Duruşu kaliteli ve sağlam.Bunun yanında Karaca tam 50 yıl bu ürünün arkasında duruyor.Daha ne isterim.

 (P.S: Romance yemek takımının vasat olduğu gerekçesiyle Karaca-Pearl'da karar kılındı; bilginize;)

Ne diyecektim ben?
Hıh.
İyi ki varsınız..


18 Temmuz 2014 Cuma

Çeyiz Hazırlıkları: Bernardo Alışveriş Listem!

"Taktım!" demişsem takmışımdır.Şu sıra çeyizimle kafayı sıyırdığım cümle alemin malumuyken; nerede ne indirim var benden sorulur oldu desem yeridir vesselam..Bernardo tüm tencereler ve günlük yemek takımlarında %50  indirim yapınca; kendime hemen bir alışveriş listesi oluşturdum.Hatta listemi oluştururken fark ettim ki mutfak gereçlerinde kırmızı rengi beğeniyormuşum :) Sanırım mutfağımda tava tencere ve mutfak gereçleri kırmızı olurken;  yemek takımlarım pembiş olacak:) Aslında bana kalsa mutfak ürünlerinde de pembe rengi öncelikli tutardım ama bu konuda uzun uzadıya bir araştırma yaptım ve mutfak takımı oluştururken her ürünün pembesini bulmanın imkansız olduğu gerçeğiyle burun buruna gelince; ben de işimi sağlama aldım ve kırmızıya yöneldim.
Bernardo'nun internet sitesinden seçimlerimi yaptım:) İzmir-Optimum Bernardo'yu aradım ve düdüklü tenceremle, seramik tencere setimi yarın bir koşu gidip almak üzere ayırttım.Malum; Madam Coco'da nevresim takımı kalmadığını öğrenince kokorilere sinir olmuştum!


Ekmek kutusunun sevimliliğine bir bakar mısınız? Böyle tatlı bir şey olabilir mi ya? Üçlü kavanoz setini de yakınlarında bir yere koymak lazım ki bıcır bıcır olsunlar mutfağın bir köşesinde:))

Düdüklü tencere 6 litrelik olsun istiyordum ben; bu düdüklü işime geldi açıkçası. Hoş; evliliğimizin ilk zamanlarında 2 bardak fasulyeyi 6 litrelik düdüklüde kaynatmak zorunda olma ihtimalim yüksek olabilir ama; ömür boyu iki kişi kalmayacağız; bebişler falan da olur :)

Romance yemek takımını duymayanınız kaldı mı bilmiyorum; şu sıra çeyiz alışverişi bloglarında dahi patladı gitti bu takım, nitekim sevgili nişanlım da beğenmişti :) İzne geldiğinde Bernardo'ya soktum onu..Hala nasıl yaptı bilmiyorum ama benim için yaptı:) Şapşal şapşal bakındı orada, çok tatlı ya kıyamam:) Her gösterdiğimi beğendi.Sonunda da; "Sen al aşkım kafana göre, sen en iyisini bulursun zaten." dedi ve çıktı işin içinden.

Neyse; sonuç itibariyle ben bu Romance Yemek takımına bayıldımmmm; 6 kişilik günlük yemek takımım olarak almayı düşünüyorum.Üstelik bardakları, amerikan servisi, ve çatal bıçak seti de bonusu.Tam istediğim şey; yoksa bir de günlük yemek takımına uygun bardak, çatal bıçak, amerikan servis arayıp bulmak derdi olacaktı ki hiç çekilmez.

Kahvaltı takımımı Bernardo - Rosy serisinden seçtim. Rosy başlı başına kendi içinde bir seri.Tepsileri, kahve bardakları, amerikan servisleri gibi tamamlayıcı mutfak ürünleri var.Ben de kahvaltı takımından başlayarak Rosy serisiyle mutfağımda bir koleksiyon yaratırım diye düşünüyorum.Netice olarak rengi, desenleri ve tüm sevimliliğiyle bu kahvaltı takımını mutfağımda istiyorum.

Seçimlerim bunlar..Sizler nasıl buldunuz?

Peki yapacaklarım? Seramik tencere setim ve düdüklü tenceremi ayırttığımı söyledim, yarın onları nakit olarak gidip alıyorum.Peki diğerleri? Orası biraz karışık.Alışveriş listemdeki diğer ürünleri alabilme imkanını bana sunmak için kuryede tarafıma iletilmek üzere yol alan bir kredi kartım var; kampanya stokla sınırlı olduğundan benim kredi kartım gelesiye kadar bunları ayırtmak zorundayım.Mağazayı aradığımda bana yardımcı olacaklarını söylediler; umarım sözlerini tutarlar; aksi halde kokoriye bağlayacağımı söylememe gerek var mı acaba?

En azından yarın ayırtmış olduklarımı alarak, geriye kalanları da kartım gelesiye kadar aynı şekilde yapabilirsem; evdeki hesabı çarşıya uydurmuş olacağım.

Şansa mı ihtiyacım var biraz?

Bana şans dileyin...

Çeyiz hazırlığında böcek ısırması ve kütük gibi uyumak...



Tam bir kazazedeyim ben.O da nereden mi çıktı; vallahi elime vicdanıma koyarak söylüyorum ki, kendime acımama vesile olan bu olay; dün akşam 6 sularında meydana gelmiş olup, canımın çekisi henüz dinmemiş, dinmek de bilmemiştir.Her gün bir ekşın yaşamak (P.S: action olarak yazıldığını da biliyorum) zorunda mıyım diye soruyorum bazen kendime.Bala bulanık bir hayatım yok elbet ama talihsizlikler silsilesi içinde bu kadar kaybolmak bana reva mı diye düşünmüyor da değilim hani..

Görenin beni önümüzdeki ay evleniyor sanmasına neden olacak bir heyecan ve panikle çeyiz hazırlıklarına start vermiş olmamın cezası bu.Tanrı beni zaman zaman cezalandırıyor, farkındayım.Ne bu acelem onu da bilmiyorum.Bir yıl var önümde; gerçi ha deyince, şöyle birkaç ay kalmışken, gidip toptan mağazayı kapatmasını ben de biliyorum ama malum cancağızım; "tamamen duygusal". O yüzden ben de bir sene kala; iyisini kalitelisini, indirimde yakalayarak, bir köşeye atmaya karar verdim.Beyin bedava..

Ha evet; Tanrı beni cezalandırdı demiştim.Dün işten gelince "hafta sonu neyim var neyim yok çıkarıp bakma" zahmetine bir ön hazırlık olması adına; arka balkondaki koliler bana mı ait diye bir bakayım istedim.Bir şey ısırdı beni ya.O şey ne görmedim,duymadım,bilmiyorum ama can çekisi büyük vesselam.Ayağımın üstüne kaynar su dökülmüş hissi ve yaşadığım panikle; ortalama on dakika içinde hastanede iğneyi mabadımda gördüm:) Doktor iğne vurmadan önce; sanki kemiğime batırılıyormuş gibi bir his duyacağımı, biraz canımın acıyacağını ve ilacın yakacağını söylemesine rağmen orada "Felç geçiriyorum herhalde.." diye düşünmekten kendimi alamadım.Bu nasıl bir iğnedir, bu nasıl bir acıdır anlatamam..

Akabinde Hommer gibi; amiyane tabirle kütük gibi bir uyku...
Akşam yemeğini kaçırmış olmanın dezavantajıyla; gece açlıktan uyandım.Açlıktan uyanıyormuş demek ki insan..Çişinin gelmesi gibi acil giderilmesi gereken bir ihtiyaca dönüştüğünde; konforlu yataktan söküp atıyor insanı.

Nişanlımın gece 3-5 nöbetine saat 4 sularında katılım sağladım bende..Nöbet bitince tatlı uykuma geri döndüm.

Bu arada beni ısıran mahlukatın ne olduğu hala çözülebilmiş değil; yanıma kar kalan acısı da cabası..

17 Temmuz 2014 Perşembe

Çeyiz Alışverişimden Notlar: Madam Coco Çılgınlığı

Nişanlım askerden izne geldi-gitti derken yine blogumda bir "yokluk" söz konusu olmuştu.Bildiğin; yoktum yani ortalarda.

Derken; tek kelimeyle "kusursuz" olarak nitelendirmekle mükellef olduğum dolu dolu geçen bir haftadan sonra, kendimi dipsiz bir kuyuya düşmüş, hatta boşlukta sallanıyor gibi hissediyorum.Bedenimi sürükleyerek işe, bedenimi bir daha sürükleyerek eve gidiyor, zamanın hızlı geçmesinden başka bir dilekte bulunmuyorken bir anda çeyizime kafayı takmış durumda buldum kendimi.Sanırım bu "kusursuz" bir haftadan sonra, kafamı meşgul etme arayışımın ve evlenmeme tahminen son bir yılımın kalmış olmasının da etkisini es geçmek olmaz.

Belki televizyonda falan görmüşsünüzdür; Madam Coco tüm havlularda %50 + %50 indirim yaptı.Yani 20 liralık bir şey, oldu sana 5 lira..Bir de çarşaf takımlarını unutmamak lazım tabi..Çift kişilikler 107 liradan 30 liraya, tek kişilikler ise 64 liradan 20 liraya düşmüş; ARA Kİ BULASIN! Bir tane olsun çarşaf takımı bırakmamış kokoriler! Sinir oluyorum bu insanlara; adabınızla alın nan! Bu insanlara indirim yapmaya gör, ihtiyacı olsun olmasın; kaliteyi biraz ucuza ver de izle şenliği...Öyle bir kin ve nefretle doldum ki çarşaf takımı kalmadığını görünce; içimdeki o hayal kırıklığı, kızgınlık ve kırgınlığı anlatmam mümkün değil :( Sanırım yavaştan kafayı sıyırmak üzereyim..Bir tek çarşaf takımı dahi alamamış olabilirim belki ama; ben de sizlere havlu bırakmadım! Mağazadaki winter motifli serileri tam takım olarak almışlığımın üzerine, el havlusu,mutfak havlusu, banyo havlusu ne bulduysam kucakladım:)

Sakinleştiğimde; 625 liralık bir alışveriş yaptığımı fark ettim ama işin güzel yanı keyifle kasada 250 kağıt bırakıp eve yollanmak oldu.Zekice yapılmış bir hamle ile; evimde havlu namına ihtiyacım olabilecek aklınıza ne geliyorsa insanlık namına gittim fazla fazla aldım.Bir tek bay-bayan bornoz takımım kaldı; "Neden, onlar havlu değil mi?" diyen varsa toz olsun! Ben de öyle düşündüm ama fazla heveslenmeyin:) Neyse şimdi konu dağılmasın nasılsa onlar da hallolur, Allah büyük..Otobüsü metrosu derken, taşıması biraz çetrefilli oldu ama, değdi mi değdi.Yine de çarşaf takımları içimde ukde kaldı mı kaldı.Bundandır ki; bir hayli hoşnut, bir hayli de hayal kırıklığına uğramış şekilde bir kez daha bedenimi sürükleyerek eve doğru yola koyuldum.

Can havliyle torba taşıma çabamı gören metrodaki sevimli bir bayan; "Maşallah, zor işler..Düğün yakın galiba.." diyerek tebessüm etti, metrodan indi.Ses etmedim; "Ne yakını, daha rahat bir senesi var.." demek gelmedi içimden, memnun oldum sanırım, sadece tebessüm etmekle yetindim.

Hafta sonu plan programımda yine çeyizim namına çabalamak var:) Her şeyimi bir bir çıkartıp bir defter tutmaya başlayacağım ki; neyim var neyim yok, varsa kaç tane bileyim..Böylelikle çeyizimde, ne eksiğim olur, ne de 4 tane fön makinesi:) Aldık aldık bazen; unuttuk gitti..Bir açıp görmek, bir liste hazırlamak, bir de güzel güzel yerleştirmekte fayda var.

Şaka bir yana kokorilere kızgın değilim; çarşafları bitirmiş olabilirler belki ama payıma düşen alışverişi sayarsak, ben de en az onlar kadar suçluyum, kokoriyim!

EVET, BEN DE BİR KOKORİYİM!

4 Temmuz 2014 Cuma

Devre Arası!

Erkek kuaförlerinde hal BAHATTİN iken; bayan kuaförlerinin de kendine has -ters köşe- mizaçları yok mudur; vardır elbet..Kimse kuaför değiştirdiğinde; turşu suyunun dibine vurmuş surat ekşimesiyle "Hımmm, daha önce bu saçı kim kesmişti?" diye sormamış bir kuaförle karşılaştığını iddia edemez bana, aksini ispatlayamaz.Zira benim "tecrübeyle sabit olanlar'ımdan" biridir bu da..NATO KAFA, NATO MERMER!

Anlayacağınız; malum nişanlımın yarın itibariyle İzmir'e gelişi için yaptığım hazırlık sürecinde (ki bitmek bilmeyen bir hazırlık olduğundan bunu süreç olarak adlandırmakta israr ediyorum) kendimi yine kuaförde buldum.Sarı saçı seviyorum; üniversiteye başlayacağım yazdan itibaren ki bu sürenin de son 5 seneye tekabül ettiğini belirtmekte fayda var, saçlarımı sarı kullanıyorum ve dahi vazgeçemiyorum.

Her neyse; şimdi konu bu değil.Nişan öncesi saçlarımı tebdili mekanda ferahlık vardır zihniyetiyle başka bir kuaföre röfle yaptırdım, - maz olaydım! Yaptır-maz olaydım.Memnun kalmadım.Nişanı gayet güzel atlattık; ama bir ay kadar sonra saçlarımda kızılımsı morumtırak bir sarı belirdi.Artık nasıl bir renk olduğunu anlatmamın mümkün olmadığını "kızılımsı morumtırak sarı" dememden tahmin edeceğinizden emin olmakla beraber; dün yine soluğu kendi kuaförümde aldım.En iyi yol bildiğin yol felsefesini gütmekten geri kalmamam gerektiğini bir kez daha tecrübeyle sabitledim!

Tabi kuaförümün ters köse mizacından da nasibimi aldım.Suratında turşu suyu ekşitmesiyle; "Vallahi anca bak 2 kerede toparladık!" sitemleri eşliğinde saçımı kusursuz bulduğum rengine tam anlamıyla kavuşturarak ayrıldım oradan.

Tabi bu yaptıklarım TRAJİK BEKLEYİŞ diye nitelendirdiğim; şu geçmek bilmeyen birkaç gün içerisinde yapmam gereken hazırlıkların bir kısmı.Neyse ki son 1 aydır sizlere de söylediğim gibi bir göz kalemi,bir ruj'dan ibaret olmayacağım, hemde bir haftalığına! Çünkü yarın büyük gün ve nişanlım geliyor!

Kutlamamız gereken; 2 Temmuz tarihli hatta son kullanma tarihi geçmiş bir doğum günümüz var:) Sanırım ilk iş oradan başlamak.Aslında ben onun hediyesini daha önceden almış olarak; üstüme düşeni yaptığım kanaatindeyim:)

Şimdi sıra işin devir teslim kısmında; umarım beğenir:) Aksi halde camdan atlamamam için beni tutacak herhangi bir nedenimin olması çok güç:)

Kıssadan hisse; beni bekleyen mutlu hemde musmutlu bir haftam var.Tabi bir de Sevgili Mien'den tarafıma paslanmış olan "Hatıralar MİM'i". Aslında eften püften bir şeylerle çıkabilirim işin içinden ama bu MİM'i şöyle özene bezene hazırlamak için sıkı bir zamana ihtiyacım var öncelikle.

Kaç kere tekrar ettiğimi bilmeden söylüyorum ki; önümüzdeki hafta yoğun geçeceğinden blogumda bir -yok'luk söz konusu olabilir.Yine de hep söylediğim gibi; dolu dolu geçen bir zamanın anlatılasıları çok olur.Böylelikle ben de aradaki açığı kapatabilirim; ne dersiniz?

P.S: Gün içerisinde Bumarang reklam teklifi aldığıma dair minik bir anekdot yayınladım.Dolu yada boş hiç farketmeksizin bir fikri, önerisi, ıdısı - vıdısı olan varsa yorumlarınız şiddetle beklenmekte; bilginize...

Nitekim; tüm bu anlattıklarımdan sebep ben galiba bu "devre arasında" sizi biraz özleyeceğim... :( Çok da değil ama; biraz!

Marilyn Monroe maskemin altında bir gözüm üzerinizde olmak kaydı şartıyla; 

Sevgi,merhamet ve hoşgörü ile kalın.
İyisi mi HOŞÇAKALIN!


Ne yapmalıyım?

Bumerang'dan bir reklam teklifi aldım; ne halt etmem gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yok.

Fikri zihni hür insan; bir fikir baloncuğu patlat ne olursun!

Kafamda deli sorular; "Ne yapmalıyım?"

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Anlatılası'larım Var...

Yalnız mısınız? Aşk acısı mı çekiyorsunuz? Artık hayatınızda birisi olsun mu istiyorsunuz? Bu -tek kişilik- sizi öldürmek üzere ya da sevdiceğiniz çok mu uzaklarda? SEFİLLER! Hihahaha.. (kötü kadın gülümsemesi)

Çünkü benim nişanlımın bir ayağı yolda ama merak etmeyin tüm hava civam 5 Temmuz itibariyle başlayacak ve 11 Temmuz'da sona erecek..Sonra mı? SEFİLLER..

Bir hafta sayılabilecek; dolu dizgin günler beni beklemekte.Önce halletmemiz gereken bir KPSS sınavı var tabi.Bu yüzdendir ki; birkaç gün Ankara'da kaldıktan ve sınavına girdikten sonra Cumartesi akşamüstü 5'te onu havalimanından karşılayacağım.İlk göreceğim anı hayal bile edemiyorum; vaka çok özledim.

Bolca dert yanarak geçirdiğim bu asker bekleme döneminde 2 ayı geride bıraktım.

"Esas adam" balık sever.Ben de ona mükellef bir balık sofrası kurmayı düşünüyorum.İlk günümüzün akşamı menüde çorba,çipura,karides şeklinde bir menü belirledim ve elbette balık sofralarının vazgeçilmezi olan mezeler ve salataları da ihmal etmeyeceğim.Esas adam balık sever de; esas kız yapmaz mı!

Tabi bu bekleyişim devam ederken; kendi heyecanımda boğulmak üzereyim.3 yılı aşkın süredir beraberiz; arkadaş, dost, sevgili ve nişanlıyız.Benim şimdiki heyecanım ise ilk zamanların temposuyla kısasa kısas..Sanırım bu ilişkimizdeki en büyük şans.Eksilmediğimiz gibi; çoğalıyoruz da! Çoğalmak demişken; şu falcının ikiz çocuğum olacağına dair atıp tutmalarına acayip kafayı takmış durumdayım; baya ikiz çocuk annesi oldum şimdiden! Çoğalmak derken konu yine "bebek sevgime" bağlandı ya, hadi neyse...

Doğmamış çocuğa don biçmek adettendir bizde!

Ortaya karışıklardan biri oldu sanırım bu post.Anlatılası'larım var dedim ben size; anlatılması gerekenlerim değil! Sonuç itibariyle anlatmasam da olurdu.Kafamda dönüp duran tilkilerin kuyruğu birbirine değdiği an yazıyorum sadece; değdi ve yazdım, kısa ve net.

P.S: Yazar gergin tavırlarından dolayı özürlerini bir borç bilir,zira beklemek gitgide zorlaşmıştır.

Sevgi ve içtenliğimle....

1 Temmuz 2014 Salı

Yine Yeni Yeniden

Ay durun yine geç kaldım!

İhmalkarlığıma maruz kalmış beni beklemekte olan bir MİM ve anlatılması gerekenlerim var! Hangisinden başlayayım diye düşünmekten kendimi alıkoyamazken; bir fikir baloncuğu patlattım ve dedim ki; iyisi mi ayrı ayrı iki post'ta yayınlayayım ki hedefler 12'den vurulmuş olsun! Böylelikle; geç kaldığımı dile getirmesi yüzümü kızartan bir MİM'imle başlamak istedim.
Namı değer; Grilady ki tırnak içinde "kendisi blog alemine yeni adım atmış,sevilesi,desteklenesi,ıdısı bıdısı vıcısı gıdısı falan feşmekan bloglardan" biri olmak kaydı şartıyla sağ olsun beni MİM'lemiş.

Bu arada bu zamana kadar ne kadar çok MİM geldi böyle değil mi?Seviniyorum vallahi; hatta bir MİM pages düzenlemeyi dahi düşündüm; ama sonra vazgeçtim.Hoş; zaten vazgeçtiğim bir şeyi burada neden ilan ettim ona da anlam verebilmiş değilim.

Kendimden bahsetmeden MİM yazamayacak mıyım ben? Cık!

Başım fena halde dertte zira kafamı kaldıramıyorum çünkü beynime giden kan "beynime kan gidip gitmediği tartışmaya açık olmak kaydı şartıyla" sıcaktan kaynıyor sanki.

Buna da bir alternatif çözüm buldum; kendimi sık sık 3-S kuralı ile birlikte Maldivler'de hayal ediyorum; sea, sand, sunshine! Tabi Maldivler'e gitmeyi düşlerken; kalkıp elime yüzüme su çırpmaya bile üşeniyorum...

Derken gelelim MİM'e;

1-)  Blog yazmak sana neler kazandırdı ?
Ben bloguma ne kazandırdım sorusuna vereceğim cevapla aynı mı olurdu acaba diye düşündüren soru..Binlerce kez söylediğim gibi; "Peki nedir Bir Delinin Pembe Defteri?" diye kendime sorduğumda verdiğim cevap.Günlük tutma çabalarımın sanal alemdeki yansıması.Kendime kattığım katma değer; hunharca yazdığım kendimin patronu olduğum sanal Nirvanam:) Sanırım en büyük kazancım; yine kendimim! Narsist falan değilim merak etmeyin:) Benim oyunum, benim kurallarım sadece...

2-) Ne tür kitaplar ve filmlerden  hoşlanırsın ?
Kişisel gelişim kitapları ve romanları severim.Okur muyum; hayır. Okur muydum; evet.

3-) Tekrar tekrar okuduğun bir kitabın var mı ?
Dostoyevski - Suç ve Ceza. Aslında tekrar tekrar okumak da denilemez de; zaten mevzu bahis işlem mission complete statüsüne konulmuştur.Vakti zamanında tekrar tekrar okunmuştur...

4-) Seni tanımlayan en iyi 5 kelime ?
Merhametli, güvenilir, iyi niyetli, geveze, aşık.

5-) Okumaktan en çok keyif aldığın blog içeriği hangisidir ? Kişisel - Moda - Yemek - Teknoloji ?
Kişisel yazan bir blogger olduğuma göre en çok okumaktan keyif aldığım blog türünün de kişisel bloglar olması pek kanıksanamaz diye düşünüyorum.Öte yandan, kitap okumaktan pek hoşlanmama rağmen nedendir bilinmez kitap bloglarını takip etmeyi seviyorum.

Sevgili Grilady'e bir kez daha teşekkür etme ve "aramıza hoşgeldin" deme bahanesi bularak; pek değerli isim benzerim; 1deliningünlükleri'ne MİM'i paslıyorum.

Sevgi, aşk, merhamet ve tebessümle kalın.

Blogger anneler fenomen çocuklar; anne bloggerlar teşhirci mi? Neden kendime anne blogger diyorum?

Bir evin bir kızıyım. Annem ben henüz 1 yaşındayken geçirdiği yüz felci sonrasında hastalanıyor ve ömrünün sonuna kadar yardıma ihtiyaç duya...