Türk filmleri namı değer YEŞİLÇAM'ın kalbimde ayrı bir yeri olmuştur, onlar ile güldük onlar ile ağladık biz çocukken ve hala..Türk sinemasının gelmiş geçmiş en "BİZDEN" yapımları Yeşilçam'ındır. Karakerler biziz, yapımcı yönetmen biziz, hikayeler bizim, aşklar ve gözyaşları bizim...Bence onları bu kadar unutulmaz kılan da bu derece "BİZ" olmaları...
Dün akşam televizyonda geç saatlerde "Gülen Gözler" yayınlandı.Hem gözyaşlarına hem de kahkahalara tek celsede erişebileceğim filmi; büyük bir özlemin tekrarıyla gözümü kırpmadan bir kez daha izledim.
Aslında aranızda izlemeyeniniz olmadığından; filmin konusunu, tanıtımını vesaire çok da irdelemeye gerek yok. Yeşilçam'ın üstadlarını bir kez daha sevgiyle anma meselesinden başka bir imajinasyonum olmadan, FiLm Kuşağı Part 2 olarak bu akşam "Gülen Gözler"i seçtim.
1 Mart 2014 Cumartesi
GeLip geçici diyetlerim, NİŞANLIK SENDROMU ve Su Diyeti Uydurmasyonum...
Şu sıralarda su diyeti ismiyle nam salmış olan bir diyet modasıdır almış başını gidiyor.Benim diyetten anladığım hep "Gelip geçici diyet" olmuştur..Kastım; madem filanca tarihte sıfır beden olman gerekiyor, o zaman geçici diyetlere başvur, sorunu çöz, filanca tarih geçsin sonra da vur kebabın dibine oradan da çikolata deryalarına...Benim açımdan ise su diyeti aynı zamanda "Nişanlık Sendromu" olarak betimlediğim nişan tuvaletinin içerisinde bir deri bir kemik olmak...
Su diyeti diye araştırdım, kendime uyguladım. Faydasını da gördüm, gerçi ben diyeti kendi ruh halime göre çarpıttım, saptırdım, yeni bir diyet yarattım..Yememe diyeti! Yemezsen kilo da almazsın bu kadar basit mantığıyla hareket ettiğim günlerin meyvelerini toplamaya başladım.Fazla olarak dahi nitelendirilemeyecek, kendi kuruntularımdan ibaret olan "birkaç kilo fazlam"dan kurtuldum vesselam.
Sabah 07:30 sularında güne başlayan bedenimi, saat 18:00'a kadar; eziyet raddesine getirerek su ve asla şeker kullanmadan kahve,her nevi çay,doğal meyve sularıyla bittabi midemi en ufak bir boşluk bırakmamacasına doldurdum.18:00 sularında ise besleyici şekilde hazırlanmış bir çorba ve bol salata ile midemle vedalaştım ve abur cuburdan uzak durmayı da ihmal etmedim.Sonuç: Gelip geçici diyetlerim başarılı bir şekilde tüm gelip geçiciliğini geride bırakarak "to be continued" şeklinde devamını göstermekte.
Ta ki nişan tarihim olan 18.04.2014'e kadar, akabinde gelsin kebaplar, gitsin pirzolalar...
Bütün gece kendimi korku filmlerine adayacağım bir Cumartesi gecesinden, koskocaman Sevgiler...
Su diyeti diye araştırdım, kendime uyguladım. Faydasını da gördüm, gerçi ben diyeti kendi ruh halime göre çarpıttım, saptırdım, yeni bir diyet yarattım..Yememe diyeti! Yemezsen kilo da almazsın bu kadar basit mantığıyla hareket ettiğim günlerin meyvelerini toplamaya başladım.Fazla olarak dahi nitelendirilemeyecek, kendi kuruntularımdan ibaret olan "birkaç kilo fazlam"dan kurtuldum vesselam.
Sabah 07:30 sularında güne başlayan bedenimi, saat 18:00'a kadar; eziyet raddesine getirerek su ve asla şeker kullanmadan kahve,her nevi çay,doğal meyve sularıyla bittabi midemi en ufak bir boşluk bırakmamacasına doldurdum.18:00 sularında ise besleyici şekilde hazırlanmış bir çorba ve bol salata ile midemle vedalaştım ve abur cuburdan uzak durmayı da ihmal etmedim.Sonuç: Gelip geçici diyetlerim başarılı bir şekilde tüm gelip geçiciliğini geride bırakarak "to be continued" şeklinde devamını göstermekte.
Ta ki nişan tarihim olan 18.04.2014'e kadar, akabinde gelsin kebaplar, gitsin pirzolalar...
Bütün gece kendimi korku filmlerine adayacağım bir Cumartesi gecesinden, koskocaman Sevgiler...
28 Şubat 2014 Cuma
Mutlu Sonun Başlangıcı ve Cuma Psikolojisi
İnsanlar 1 yıl önceden salon tutuyor ya var mı böyle bir şey? Var vallahi...
E sen de yumurtanın evrimleşmesini beklerken stres içinde stres yaşıyorsun doğal olarak...Bu yüzden; nişan hazırlıklarındaki bu ilk adımımı sanki mutlu sonun başlangıcı olarak nitelendiriyorum :)
Haftanın yorgunluğunu atmak hevesleriyle paydos ettim bu gün, bu hafta yıl gibi geldi bana. Sanırım karakteristik özelliklerime işlemiş olan kuruntulu zihnimin getirisiyle de 30'uma varmadan yaşlanırım:)
Kaldı mı geriye son 7 senem..Hadi hayırlısı :)
Sevgi, aşk, merhamet ve mutlulukla kalın..Koskocaman bir gülen surat olun, uzatmadan siz en iyisi mi HOŞÇAKALIN...
27 Şubat 2014 Perşembe
ÖYLE BİR ŞEY YAZMALIYIM Kİ...Blogum Üzerine: Karman-Çorman; Saçma-sapan Karalamalar...Nedir benim akıbetim?
Bir paragrafta bin konu olsun, sonucu da bir yere varmasın istedim.Ucu açık kalsın kelimelerin ve okunurken nereye çekersen oraya gitsin.
Hafızaların, düşüncelerin, kuruntuların, ideallerin karmaşası kadar göreceli olmaktan geri kalmasın...
Her gün be gün yeni bir yazı paylaşmak konusundaki tutarlılığım dur durak bilmeksizin devam ediyor; ki bugün düşündüm...Nedir benim akıbetim?
Blog yazmak için başlamadım aslında yazmaya, yazma şevkimi geri kazanabilmek için bir blog açtım kendime, aslında Temmuz 2013'ten beri aktif durumda fakat kendim pek aktif olamamışım; ta ki şu sıralara kadar...Zannedersem yazma şevki denilen şeyin geri gelmesi epeyce zaman alıyormuş :)
Şu sıralarsa yazma isteğinin tavan yaptığı yere tahtımı oturtmuş durumdayım, lakin divan edebiyatı yapmaya da pek niyetim yok! Yani bildiğimi okurum ben,öyle de olmalı.Bir cümlenin ifade ettiği benim anlatmaya çalıştığımdan çok senin ona yüklediğin anlamdır her zaman. Dolayısıyla sen nası istersen o yöne gitmeli yazdıklarım; bir sorunun, bir olayın, ya da ilerleyen bir paragrafın en önemli yanı istediğin yere çektiğinde gelebilecek olabilme kapasitesi, daha da net betimlemek gerekir ise adeta tablolaştırılabilitesidir. Yazdıklarımı okurken; ne kadar tablolaştırılabilirsen o kadar başarmışım derim kendime.
25 Şubat 2014 Salı
BaLık Hafızamdaki UÇ UÇ Böceğim!
Uzun zaman sonra nedensiz yere mırıldandım...
Küçük aklımızla bin dereden su getirip, uğur böceği yakalar, daha sonra inanılmaz bir inanç derecesiyle dilek tutar ve bu nakaratı mırıldanarak adeta bir nevi totem yaparmışcasına hemen uçarsa dileğin gerçekleşeceğine canı gönülden inanırdık, en azından ben inanırdım...Böylelikle bizler,onların da kanatlarına taşıyabileceğinden fazla yük yüklemiş olduk...
Siyah benekli kırmızı kanatlar; ''evvel zaman içinde kalbur saman içinde'nin'' en güzel fakat en silik anısı olarak kalır zamanla hafızalarda; bir de hiç değişmeyen balık hafızama yakışır melodisi : '' Uç, Uç böceğim! Yarın düğün olacak,annem sana terlik pabuç alacak..''
23 Şubat 2014 Pazar
FiLm Kuşağı Part 1 : MALEFİQUE
Korku filmleri kategorisinde bu tarz filmler pek yer almıyor açıkçası, biz izleyenler de; başrol oyuncusunun; taşındığı evin eski sahiplerinin ruhları tarafından rahatsız edilmesinden başka konuyu pek göremiyoruz dolaylı olarak.Buradan ele alırsak; sıradışılık anlamında her ne kadar başarılı olursa olsun illumunati göndermeleri son derece rahatsız ediciydi.
Film 2002 yapımı ve tamamen KARABÜYÜ olgusunun İLLUMUNATİ'ye dem vurmasının Fransız bir konsepti.
BaşLangıç : Aynı hücreyi paylaşan dört mahkumdan biri olan Carrère bir gün hücre duvarında bir günlük bulur. Bu günlük bir asır kadar önce bu hücrede kalmış Danvers’a aittir. İşin ilginç tarafıysa, günlükte kara büyü hakkında detaylı bilgiler yer alıyor olmasıdır. ' diye okuduk ve izledik..
İllumunati hakkında; herhangi bir bir fikri-zikri dahi olmayan herkes az çok ''Ya bu kadar sembol de neyin nesi?'' düşüncesine kapılmak bir tarafa, düşünceler denizine paldır küldür yuvarlanabilir.
Bunların yanısıra filmde psikolojik bir gerilim de hakim.İçimizdeki insanlığa karşı savaş açmış senarist. İster istemez kendinizi huzursuz hissediyorsunuz, birkaç sahnede de hafızaya kazınacak başarılı karakteristik gerilim vardı ki tekrar insan olmayı ve insan psikolojisini sorguluyorsunuz.
Filmin finalinde biraz ters köşe yapmaya çalışırlarken azıcık ucundan saçmalamakla birlikte, ''-to be continued'' izlenimi yaratmaya da çalışmışlar amma velakin yıl olmuş 2014 hala filmin devamı gelmemiş.
Şahsi fikrim olarak, illumunati simgelerinden son derece rahatsızlık duymuş ve gereksiz göndermeler olarak nitelendirmiş olsam da film genel hatlarıyla ''farklı'' ve kayda değer olduğundan netice itibariyle kesinlikle zaman kaybı değil...
22 Şubat 2014 Cumartesi
CAN SIKINTISI
Nitekim ''CaN Sıkıntısı'' hakkında hayatınıza katabileceğiniz, en pozitif enerji; bir bilirkişi tespiti ile; sıkı can iyidir çabuk çıkmaz'dan ibaret olacaktır.
Can sıkıntısının en kötü yanı da anlamsız olmasıdır ve bu da bir o kadar rahatsız edicidir. Albert Camus Amcamıza göre ne de olsa ''Kendine bir anlam arayan tek varlık insandır.'' Kendimize aradığımız anlam, zamanla zihnimize bir mutluluk tablosu çizmeye ve tablonun tüm ögelerini,gerekliliklerini tamamlamak için gereken her türlü çabayı göstermek kaydı şartıyla , zamanla evli mutlu çocuklu üçleminde bir hedefe doğru koşmanın ilk adımını oluşturur aynı zamanda..
Uzun felsefi cümlelerimin içinden sıyrılarak biraz biraz kendi ruh halimi düşündüm de şimdi, birazcık ''Can Sıkıntısı''..
Basiretim bağlandı, göze nazara geldim vallahi..Ama ben bugün o işi de hallettim, vallahi de billahi de kurşun döktürücem, bitecek gidecek..:) İşe yarar mı tartışılır bilemem ama ben an itibariyle; evrene bu yöntemle pozitif enerjimi göndermeye dair karar vermiş durumdayım:)) Hala ve hala nişan tarihinin belirlenmesi konusunda bir gelişme yaşanmadı.Nişan tarihimin; başta söylediğim can sıkıntısı tanımından payını alarak; 'bir anda dört bir taraftan paradoks gelişmeler sürecine'' dahil olmasıyla, ben de bu yazıya anlam katan anlamsız can sıkıntım ile; ''Sıkı can iyidir, çabuk çıkmaz!'' diyorum kendime.
Kafanıza tokadan başka bir şey takmayın. Hoşça Kalın...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Blogger anneler fenomen çocuklar; anne bloggerlar teşhirci mi? Neden kendime anne blogger diyorum?
Bir evin bir kızıyım. Annem ben henüz 1 yaşındayken geçirdiği yüz felci sonrasında hastalanıyor ve ömrünün sonuna kadar yardıma ihtiyaç duya...
-
Öyle bereketli yağdı ki o gece rahmet, şükürler olsun. Lakin; sitemizdeki panjuru veya cam balkonu olmayan nadir dairelerden birinde yaşamam...
-
Anne olmak; bütün yönleriyle yeterince zorlu ve meşakkatli bir serüvenken, tahmin edersiniz ki yalnız ebeveyn olmak da en az bir o kadar zor...
-
Hayatta önemli 2 şey vardır; önceliklerimiz ve zorunluluklarımız.İkisi arasındaki zıt duruş aslında ince bir çizgiden ibarettir.Çoğunlukla k...