18 Temmuz 2014 Cuma

Çeyiz hazırlığında böcek ısırması ve kütük gibi uyumak...



Tam bir kazazedeyim ben.O da nereden mi çıktı; vallahi elime vicdanıma koyarak söylüyorum ki, kendime acımama vesile olan bu olay; dün akşam 6 sularında meydana gelmiş olup, canımın çekisi henüz dinmemiş, dinmek de bilmemiştir.Her gün bir ekşın yaşamak (P.S: action olarak yazıldığını da biliyorum) zorunda mıyım diye soruyorum bazen kendime.Bala bulanık bir hayatım yok elbet ama talihsizlikler silsilesi içinde bu kadar kaybolmak bana reva mı diye düşünmüyor da değilim hani..

Görenin beni önümüzdeki ay evleniyor sanmasına neden olacak bir heyecan ve panikle çeyiz hazırlıklarına start vermiş olmamın cezası bu.Tanrı beni zaman zaman cezalandırıyor, farkındayım.Ne bu acelem onu da bilmiyorum.Bir yıl var önümde; gerçi ha deyince, şöyle birkaç ay kalmışken, gidip toptan mağazayı kapatmasını ben de biliyorum ama malum cancağızım; "tamamen duygusal". O yüzden ben de bir sene kala; iyisini kalitelisini, indirimde yakalayarak, bir köşeye atmaya karar verdim.Beyin bedava..

Ha evet; Tanrı beni cezalandırdı demiştim.Dün işten gelince "hafta sonu neyim var neyim yok çıkarıp bakma" zahmetine bir ön hazırlık olması adına; arka balkondaki koliler bana mı ait diye bir bakayım istedim.Bir şey ısırdı beni ya.O şey ne görmedim,duymadım,bilmiyorum ama can çekisi büyük vesselam.Ayağımın üstüne kaynar su dökülmüş hissi ve yaşadığım panikle; ortalama on dakika içinde hastanede iğneyi mabadımda gördüm:) Doktor iğne vurmadan önce; sanki kemiğime batırılıyormuş gibi bir his duyacağımı, biraz canımın acıyacağını ve ilacın yakacağını söylemesine rağmen orada "Felç geçiriyorum herhalde.." diye düşünmekten kendimi alamadım.Bu nasıl bir iğnedir, bu nasıl bir acıdır anlatamam..

Akabinde Hommer gibi; amiyane tabirle kütük gibi bir uyku...
Akşam yemeğini kaçırmış olmanın dezavantajıyla; gece açlıktan uyandım.Açlıktan uyanıyormuş demek ki insan..Çişinin gelmesi gibi acil giderilmesi gereken bir ihtiyaca dönüştüğünde; konforlu yataktan söküp atıyor insanı.

Nişanlımın gece 3-5 nöbetine saat 4 sularında katılım sağladım bende..Nöbet bitince tatlı uykuma geri döndüm.

Bu arada beni ısıran mahlukatın ne olduğu hala çözülebilmiş değil; yanıma kar kalan acısı da cabası..

17 Temmuz 2014 Perşembe

Çeyiz Alışverişimden Notlar: Madam Coco Çılgınlığı

Nişanlım askerden izne geldi-gitti derken yine blogumda bir "yokluk" söz konusu olmuştu.Bildiğin; yoktum yani ortalarda.

Derken; tek kelimeyle "kusursuz" olarak nitelendirmekle mükellef olduğum dolu dolu geçen bir haftadan sonra, kendimi dipsiz bir kuyuya düşmüş, hatta boşlukta sallanıyor gibi hissediyorum.Bedenimi sürükleyerek işe, bedenimi bir daha sürükleyerek eve gidiyor, zamanın hızlı geçmesinden başka bir dilekte bulunmuyorken bir anda çeyizime kafayı takmış durumda buldum kendimi.Sanırım bu "kusursuz" bir haftadan sonra, kafamı meşgul etme arayışımın ve evlenmeme tahminen son bir yılımın kalmış olmasının da etkisini es geçmek olmaz.

Belki televizyonda falan görmüşsünüzdür; Madam Coco tüm havlularda %50 + %50 indirim yaptı.Yani 20 liralık bir şey, oldu sana 5 lira..Bir de çarşaf takımlarını unutmamak lazım tabi..Çift kişilikler 107 liradan 30 liraya, tek kişilikler ise 64 liradan 20 liraya düşmüş; ARA Kİ BULASIN! Bir tane olsun çarşaf takımı bırakmamış kokoriler! Sinir oluyorum bu insanlara; adabınızla alın nan! Bu insanlara indirim yapmaya gör, ihtiyacı olsun olmasın; kaliteyi biraz ucuza ver de izle şenliği...Öyle bir kin ve nefretle doldum ki çarşaf takımı kalmadığını görünce; içimdeki o hayal kırıklığı, kızgınlık ve kırgınlığı anlatmam mümkün değil :( Sanırım yavaştan kafayı sıyırmak üzereyim..Bir tek çarşaf takımı dahi alamamış olabilirim belki ama; ben de sizlere havlu bırakmadım! Mağazadaki winter motifli serileri tam takım olarak almışlığımın üzerine, el havlusu,mutfak havlusu, banyo havlusu ne bulduysam kucakladım:)

Sakinleştiğimde; 625 liralık bir alışveriş yaptığımı fark ettim ama işin güzel yanı keyifle kasada 250 kağıt bırakıp eve yollanmak oldu.Zekice yapılmış bir hamle ile; evimde havlu namına ihtiyacım olabilecek aklınıza ne geliyorsa insanlık namına gittim fazla fazla aldım.Bir tek bay-bayan bornoz takımım kaldı; "Neden, onlar havlu değil mi?" diyen varsa toz olsun! Ben de öyle düşündüm ama fazla heveslenmeyin:) Neyse şimdi konu dağılmasın nasılsa onlar da hallolur, Allah büyük..Otobüsü metrosu derken, taşıması biraz çetrefilli oldu ama, değdi mi değdi.Yine de çarşaf takımları içimde ukde kaldı mı kaldı.Bundandır ki; bir hayli hoşnut, bir hayli de hayal kırıklığına uğramış şekilde bir kez daha bedenimi sürükleyerek eve doğru yola koyuldum.

Can havliyle torba taşıma çabamı gören metrodaki sevimli bir bayan; "Maşallah, zor işler..Düğün yakın galiba.." diyerek tebessüm etti, metrodan indi.Ses etmedim; "Ne yakını, daha rahat bir senesi var.." demek gelmedi içimden, memnun oldum sanırım, sadece tebessüm etmekle yetindim.

Hafta sonu plan programımda yine çeyizim namına çabalamak var:) Her şeyimi bir bir çıkartıp bir defter tutmaya başlayacağım ki; neyim var neyim yok, varsa kaç tane bileyim..Böylelikle çeyizimde, ne eksiğim olur, ne de 4 tane fön makinesi:) Aldık aldık bazen; unuttuk gitti..Bir açıp görmek, bir liste hazırlamak, bir de güzel güzel yerleştirmekte fayda var.

Şaka bir yana kokorilere kızgın değilim; çarşafları bitirmiş olabilirler belki ama payıma düşen alışverişi sayarsak, ben de en az onlar kadar suçluyum, kokoriyim!

EVET, BEN DE BİR KOKORİYİM!

4 Temmuz 2014 Cuma

Devre Arası!

Erkek kuaförlerinde hal BAHATTİN iken; bayan kuaförlerinin de kendine has -ters köşe- mizaçları yok mudur; vardır elbet..Kimse kuaför değiştirdiğinde; turşu suyunun dibine vurmuş surat ekşimesiyle "Hımmm, daha önce bu saçı kim kesmişti?" diye sormamış bir kuaförle karşılaştığını iddia edemez bana, aksini ispatlayamaz.Zira benim "tecrübeyle sabit olanlar'ımdan" biridir bu da..NATO KAFA, NATO MERMER!

Anlayacağınız; malum nişanlımın yarın itibariyle İzmir'e gelişi için yaptığım hazırlık sürecinde (ki bitmek bilmeyen bir hazırlık olduğundan bunu süreç olarak adlandırmakta israr ediyorum) kendimi yine kuaförde buldum.Sarı saçı seviyorum; üniversiteye başlayacağım yazdan itibaren ki bu sürenin de son 5 seneye tekabül ettiğini belirtmekte fayda var, saçlarımı sarı kullanıyorum ve dahi vazgeçemiyorum.

Her neyse; şimdi konu bu değil.Nişan öncesi saçlarımı tebdili mekanda ferahlık vardır zihniyetiyle başka bir kuaföre röfle yaptırdım, - maz olaydım! Yaptır-maz olaydım.Memnun kalmadım.Nişanı gayet güzel atlattık; ama bir ay kadar sonra saçlarımda kızılımsı morumtırak bir sarı belirdi.Artık nasıl bir renk olduğunu anlatmamın mümkün olmadığını "kızılımsı morumtırak sarı" dememden tahmin edeceğinizden emin olmakla beraber; dün yine soluğu kendi kuaförümde aldım.En iyi yol bildiğin yol felsefesini gütmekten geri kalmamam gerektiğini bir kez daha tecrübeyle sabitledim!

Tabi kuaförümün ters köse mizacından da nasibimi aldım.Suratında turşu suyu ekşitmesiyle; "Vallahi anca bak 2 kerede toparladık!" sitemleri eşliğinde saçımı kusursuz bulduğum rengine tam anlamıyla kavuşturarak ayrıldım oradan.

Tabi bu yaptıklarım TRAJİK BEKLEYİŞ diye nitelendirdiğim; şu geçmek bilmeyen birkaç gün içerisinde yapmam gereken hazırlıkların bir kısmı.Neyse ki son 1 aydır sizlere de söylediğim gibi bir göz kalemi,bir ruj'dan ibaret olmayacağım, hemde bir haftalığına! Çünkü yarın büyük gün ve nişanlım geliyor!

Kutlamamız gereken; 2 Temmuz tarihli hatta son kullanma tarihi geçmiş bir doğum günümüz var:) Sanırım ilk iş oradan başlamak.Aslında ben onun hediyesini daha önceden almış olarak; üstüme düşeni yaptığım kanaatindeyim:)

Şimdi sıra işin devir teslim kısmında; umarım beğenir:) Aksi halde camdan atlamamam için beni tutacak herhangi bir nedenimin olması çok güç:)

Kıssadan hisse; beni bekleyen mutlu hemde musmutlu bir haftam var.Tabi bir de Sevgili Mien'den tarafıma paslanmış olan "Hatıralar MİM'i". Aslında eften püften bir şeylerle çıkabilirim işin içinden ama bu MİM'i şöyle özene bezene hazırlamak için sıkı bir zamana ihtiyacım var öncelikle.

Kaç kere tekrar ettiğimi bilmeden söylüyorum ki; önümüzdeki hafta yoğun geçeceğinden blogumda bir -yok'luk söz konusu olabilir.Yine de hep söylediğim gibi; dolu dolu geçen bir zamanın anlatılasıları çok olur.Böylelikle ben de aradaki açığı kapatabilirim; ne dersiniz?

P.S: Gün içerisinde Bumarang reklam teklifi aldığıma dair minik bir anekdot yayınladım.Dolu yada boş hiç farketmeksizin bir fikri, önerisi, ıdısı - vıdısı olan varsa yorumlarınız şiddetle beklenmekte; bilginize...

Nitekim; tüm bu anlattıklarımdan sebep ben galiba bu "devre arasında" sizi biraz özleyeceğim... :( Çok da değil ama; biraz!

Marilyn Monroe maskemin altında bir gözüm üzerinizde olmak kaydı şartıyla; 

Sevgi,merhamet ve hoşgörü ile kalın.
İyisi mi HOŞÇAKALIN!


Ne yapmalıyım?

Bumerang'dan bir reklam teklifi aldım; ne halt etmem gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yok.

Fikri zihni hür insan; bir fikir baloncuğu patlat ne olursun!

Kafamda deli sorular; "Ne yapmalıyım?"

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Anlatılası'larım Var...

Yalnız mısınız? Aşk acısı mı çekiyorsunuz? Artık hayatınızda birisi olsun mu istiyorsunuz? Bu -tek kişilik- sizi öldürmek üzere ya da sevdiceğiniz çok mu uzaklarda? SEFİLLER! Hihahaha.. (kötü kadın gülümsemesi)

Çünkü benim nişanlımın bir ayağı yolda ama merak etmeyin tüm hava civam 5 Temmuz itibariyle başlayacak ve 11 Temmuz'da sona erecek..Sonra mı? SEFİLLER..

Bir hafta sayılabilecek; dolu dizgin günler beni beklemekte.Önce halletmemiz gereken bir KPSS sınavı var tabi.Bu yüzdendir ki; birkaç gün Ankara'da kaldıktan ve sınavına girdikten sonra Cumartesi akşamüstü 5'te onu havalimanından karşılayacağım.İlk göreceğim anı hayal bile edemiyorum; vaka çok özledim.

Bolca dert yanarak geçirdiğim bu asker bekleme döneminde 2 ayı geride bıraktım.

"Esas adam" balık sever.Ben de ona mükellef bir balık sofrası kurmayı düşünüyorum.İlk günümüzün akşamı menüde çorba,çipura,karides şeklinde bir menü belirledim ve elbette balık sofralarının vazgeçilmezi olan mezeler ve salataları da ihmal etmeyeceğim.Esas adam balık sever de; esas kız yapmaz mı!

Tabi bu bekleyişim devam ederken; kendi heyecanımda boğulmak üzereyim.3 yılı aşkın süredir beraberiz; arkadaş, dost, sevgili ve nişanlıyız.Benim şimdiki heyecanım ise ilk zamanların temposuyla kısasa kısas..Sanırım bu ilişkimizdeki en büyük şans.Eksilmediğimiz gibi; çoğalıyoruz da! Çoğalmak demişken; şu falcının ikiz çocuğum olacağına dair atıp tutmalarına acayip kafayı takmış durumdayım; baya ikiz çocuk annesi oldum şimdiden! Çoğalmak derken konu yine "bebek sevgime" bağlandı ya, hadi neyse...

Doğmamış çocuğa don biçmek adettendir bizde!

Ortaya karışıklardan biri oldu sanırım bu post.Anlatılası'larım var dedim ben size; anlatılması gerekenlerim değil! Sonuç itibariyle anlatmasam da olurdu.Kafamda dönüp duran tilkilerin kuyruğu birbirine değdiği an yazıyorum sadece; değdi ve yazdım, kısa ve net.

P.S: Yazar gergin tavırlarından dolayı özürlerini bir borç bilir,zira beklemek gitgide zorlaşmıştır.

Sevgi ve içtenliğimle....

1 Temmuz 2014 Salı

Yine Yeni Yeniden

Ay durun yine geç kaldım!

İhmalkarlığıma maruz kalmış beni beklemekte olan bir MİM ve anlatılması gerekenlerim var! Hangisinden başlayayım diye düşünmekten kendimi alıkoyamazken; bir fikir baloncuğu patlattım ve dedim ki; iyisi mi ayrı ayrı iki post'ta yayınlayayım ki hedefler 12'den vurulmuş olsun! Böylelikle; geç kaldığımı dile getirmesi yüzümü kızartan bir MİM'imle başlamak istedim.
Namı değer; Grilady ki tırnak içinde "kendisi blog alemine yeni adım atmış,sevilesi,desteklenesi,ıdısı bıdısı vıcısı gıdısı falan feşmekan bloglardan" biri olmak kaydı şartıyla sağ olsun beni MİM'lemiş.

Bu arada bu zamana kadar ne kadar çok MİM geldi böyle değil mi?Seviniyorum vallahi; hatta bir MİM pages düzenlemeyi dahi düşündüm; ama sonra vazgeçtim.Hoş; zaten vazgeçtiğim bir şeyi burada neden ilan ettim ona da anlam verebilmiş değilim.

Kendimden bahsetmeden MİM yazamayacak mıyım ben? Cık!

Başım fena halde dertte zira kafamı kaldıramıyorum çünkü beynime giden kan "beynime kan gidip gitmediği tartışmaya açık olmak kaydı şartıyla" sıcaktan kaynıyor sanki.

Buna da bir alternatif çözüm buldum; kendimi sık sık 3-S kuralı ile birlikte Maldivler'de hayal ediyorum; sea, sand, sunshine! Tabi Maldivler'e gitmeyi düşlerken; kalkıp elime yüzüme su çırpmaya bile üşeniyorum...

Derken gelelim MİM'e;

1-)  Blog yazmak sana neler kazandırdı ?
Ben bloguma ne kazandırdım sorusuna vereceğim cevapla aynı mı olurdu acaba diye düşündüren soru..Binlerce kez söylediğim gibi; "Peki nedir Bir Delinin Pembe Defteri?" diye kendime sorduğumda verdiğim cevap.Günlük tutma çabalarımın sanal alemdeki yansıması.Kendime kattığım katma değer; hunharca yazdığım kendimin patronu olduğum sanal Nirvanam:) Sanırım en büyük kazancım; yine kendimim! Narsist falan değilim merak etmeyin:) Benim oyunum, benim kurallarım sadece...

2-) Ne tür kitaplar ve filmlerden  hoşlanırsın ?
Kişisel gelişim kitapları ve romanları severim.Okur muyum; hayır. Okur muydum; evet.

3-) Tekrar tekrar okuduğun bir kitabın var mı ?
Dostoyevski - Suç ve Ceza. Aslında tekrar tekrar okumak da denilemez de; zaten mevzu bahis işlem mission complete statüsüne konulmuştur.Vakti zamanında tekrar tekrar okunmuştur...

4-) Seni tanımlayan en iyi 5 kelime ?
Merhametli, güvenilir, iyi niyetli, geveze, aşık.

5-) Okumaktan en çok keyif aldığın blog içeriği hangisidir ? Kişisel - Moda - Yemek - Teknoloji ?
Kişisel yazan bir blogger olduğuma göre en çok okumaktan keyif aldığım blog türünün de kişisel bloglar olması pek kanıksanamaz diye düşünüyorum.Öte yandan, kitap okumaktan pek hoşlanmama rağmen nedendir bilinmez kitap bloglarını takip etmeyi seviyorum.

Sevgili Grilady'e bir kez daha teşekkür etme ve "aramıza hoşgeldin" deme bahanesi bularak; pek değerli isim benzerim; 1deliningünlükleri'ne MİM'i paslıyorum.

Sevgi, aşk, merhamet ve tebessümle kalın.

27 Haziran 2014 Cuma

BOL TİLKİLİ GÜNLER

Paylaştığım ilk yazıya baktım bugün. "En doğru başlangıç 'ben'im. Kendim. 91 yılının Eylül ayında bir sonbahar gününün tüm karamsarlığını üzerime pelesenk edip, ailemin Pazar tatilini İzmir Fuarı'na giderek değerlendirmek istemesine tepki olarak doğdum." diyerek başlamıştım yazmaya...

23 yaşımın son demlerinde; 24'ümün kapısında duruyorum.Klişelerden bir esintiyle; zaman ne kadar çabuk geçiyor diye düşünüyorum kendi kendime.

Kendimi tanıyorum; kim olduğumu, ne olduğumu dahası ne olmak istediğimi biliyor ve geleceğimi daha çok kestirebiliyorum artık..Bak tekrar düşündüm şimdi; "Zaman ne kadar çabuk geçiyor..!"

Kafamda bin tane tilki var yine; çok dolaşıyor, çok konuşuyorlar ve her zamanki gibi hiçbirinin de kuyruğu birbirine değmiyor.

Bir şeyler karalamak istedim dün; vazgeçtim.

Kararsızım her konuda.En basitinden karnım guruldasa; dolabın kapağını açıp on dakika bakıyorum; onu mu yesem bunu mu yesem...Yemiyorum sonra; bikini sezonu açıldı, formunu koru diyor tilkinin biri.Çabuk kulak asıyorum bende.Gören de sanır ki deniz-kum-güneş üçlüsüyle geçiyor yaz tatili.Neyse Allah'tan birileri klimayı icat etmiş de biz de sebepleniyoruz.

Al işte nereden nereye bağladım yine konuları.Aynı anda birçok şeyi birden düşünüyorum.Dolayısıyla birçok şeyi birden yazıyorum.Giriş, gelişme ve sonuçsuz bir dönem oldu bu asker bekleme işi.

Bu 6 ay sürecek bekleyiş sırasında hayatımı "pause" düğmesine basıp bir köşeye yerleştirmiş, hatta başucuma koyduğum zamanı daha hızlı akması için böylesine kuvvetli itelerken; hep söylediğim gibi yapmakta olduğum bir diğer şey ise -beklemeye devam etmek...

Bir diğer tilki konuşuyor bak yine kafamda.Bu bekleyiş daralttı beni...Şayet "ZAMAN ÖYLE ÇABUK FALAN GEÇMİYOR!

Blogger anneler fenomen çocuklar; anne bloggerlar teşhirci mi? Neden kendime anne blogger diyorum?

Bir evin bir kızıyım. Annem ben henüz 1 yaşındayken geçirdiği yüz felci sonrasında hastalanıyor ve ömrünün sonuna kadar yardıma ihtiyaç duya...