Bana kalırsa havalar hep soğuk. Yaz geceleri balkon sohbetlerinde omuzlarına ince bir ceket alan bünyelerden olmaktan gocunmadım hiç. Amma velakin uyuduğum odanın; üzerine en azından bir pike almayı gerektirecek, burnunun ucunu hafifçe sızlatacak kadar da serin olmasının, yastık kılıfının ısındığı zaman ters çevrilmesi alışkanlığının verdigi o iç huzurun müptelası olmaktan da geri kalmadım.
Eğer kendinizi bildi bileli ayni odada yatıyorsanız, dahası belli bir yaşa gelmiş her kadının olduğu gibi anneanneniz de menopozdaysa bir takım hava durumu anlaşmazlıklarının önüne geçmeniz pek de mümkün olmuyor..
Dün akşam son birkaç gündür adet edindiğim üzere erken yattım. Sanırım bunun en büyük sebebi esas adamın bayram tatilinden sonra Ankara'ya dönüşü. Gelişine alışmak gibi birşey yok, mesela gidişine alışmak...
Ben yatıp birkaç uyku evresi atlattıktan sonra zannederim ki saat 23.00 sularında anneannemin yatma hazırlığının tıkırtısı ile uyandım.. Tabi bu arada o odada değilken, yatmadan önce "artık havalar serinledi" düşüncesi ile kapattığım pencereyi açtım.. Uykuma devam ettim...
İlk odaya girdiğinde pencerenin kapalı olduğunu teyit eden ananem ışıklar kapalıyken yatmaya geldiğinde soğuk tokat gibi çarpmış olacak ki kalkmış..
Bunlar olurken odanın içinde karanlıkta şap şap bir terlik sesi... Küçücük odadan gelen terlik sesine bakarsan sanırsın ki çırağan sarayının koridorundan gelen bir terlik sesi.. Yürü yürü bitmeyen bir yol..
Rüyada mıyım gerçekte mi derken yataktan doğrulup bir gayret ışığı açtım. Anneannem ayakta kollarını kaldırmış boşlukta ışığı arıyor.. Zavallımın beni uyandırmamak ve pencereyi kapatmak için harcadığı çabaya mı yanayım, kutu kadar odanın içinde 2 km yol yürümüş olmasına mı bilemedim.. Vesselam bastık kahkahayı.. Seni çok seviyorum benim tosun anneannem..
Sonra yattık uyuduk işte. Hikaye bu kadar.. Dağılın!