21 Şubat 2014 Cuma

Blog tavsiyesi

!

  • MAHVOLDUM, Ne imiş efendim; iyi bir blogger olmak için aynı zamanda sosyal bir blog olmak, ilgi çekici temalar, oradan buradan fırlayan widgetlar-gadgetler efendime söyleyeyim ıvır zıvırlar kullanmak gerekiyormuş-muş..Bunlarla da kalmayıp bu ıvır zıvırları kendi facebook,twitter,google + hesaplarıyla ilişkilendirecekmişsin birde ...

Gelelim konuya; bazı blog önerilerini araştırdım biraz;
kimileri yararlı içerikler sunarken, kimileri de lafı fenomen blogları eleştirmek dahi işe yarıyor'lara kadar getirerek saçmalamış gitmiş...

Mahvoldum,maf... Ben anlamam arkadaşım; sosyal blog olmaktan, facebook hesabı dahi olmayan blogumun ne kadar sosyal olabildiği tartışılacak bir dem olsa da; ben de blog'umun saçmasapan html'leri,kodları,widgeti,gadgetı artık allah ne verdiyse uğraştım hallettim adeta el içine çıktım sonunda :) İnanılmaz derecede yoruldum, hayatım boyunca hiç bilgisayar ile alakalı bir işte bu kadar çok çaba harcamadım, tahminimce de harcamam artık..Neyse sonunda hallettim zaten Google Amca'da şunu nasıl yaparım,böyle mi yapmam lazım, yaptım bak bakalım olmuş mu'ya varan aramalarınız sonucunda binlerce site; başta ÖzgüN BLog'LaR olmak üzere; gerekli desteği sağlıyor.

Benin tesbitim ve gözlemim; Google Amca'ya dikkat etmek..Ne kadar özgün içerik yer alırsa blog'unuzda Google Amca da o kadar destek veriyor siteye, unutmadan; öyle sağdan soldan çalıntı içerikleri de bir güzel tespit edebilme yeteneğine de sahip kendisi...

Öte yandan en önemlisi blog yazma amacını belirlemek; eğer blogu'nuzu takipçim çok olsun, fenomen bir blogger olayım, hem akayım hem kokayım diye açtıysanız; aynı şekilde silmek imkanınız da var; zaman kaybetmeden siliniz ;) Sonuçta para ile takipçi satılan sanal alemde; çok da kayda değer bir heves olmayacaktır sizinkisi...

Uzun lafın kısası; ÖzgüN İçeRik DiyoRuM arkadaşım; ÖzgüN İçeRik... !!!

18 Şubat 2014 Salı

Dünyanın döndüğünü hatırlatan tat: Kahvedir :)


 Bugün nedense sıcak yatağımdan kalkıp işe gitmek bana ayrı bir zor geldi, aslında şunu da farkettim; genellikle gün içinde yapmak istediğim eğlenceli bir programım yok ve bir delinin pembe defteri aslında o gün; bir delinin ot defteri ise;) böyle yataktan çıkmak dahi istemiyorum..

Sanki yataktan kalkmadım, yataktan bedenimi yerlere sürükledim desem yeridir.Bazen uyandıktan sonra kendimi bir anda büroda buluyorum, sihirli bir değnek alıp beni işe götürmüş gibi.Ne zaman hazırlandım çıktım, metropol trafiğinin kalabalığına bir parça da kendimi ekleyip; otobüse metroya nası bindim ve oturabilmek için nası azimle mücadele ettim o sahneler uykulu halimden olsa gerek; günün en silik kısmı olarak kalıyor hafızamda.Ne yazık ki, bir çoğunuzun da durumunun bu olduğunu düşünerek en azından kendimi yalnız hissetmiyorum.

 İşte bu yüzden, tüm anlattıklarımın getirisi ve götürüsü olarak; kahve bana dünyanın döndüğünü hatırlatan tattır.Ne zaman ki elimde kahvemle masamın başına geçerim; işte o zaman anlarım ki aslında dünya dönmeye devam ediyor.Beni sihirli değneğin iş yerine kadar nasıl götürdüğü, metropol trafiğine bir de benim eklemem dünyanın çok da umurunda sanki.. O kadar büyük ki dünya ; Bir yerde bir bebeğin doğduğu anda, bir yerde de bir insan ölüyor..Ben ise bir bardak kahve ile bugünüme de merhaba diyorum..

15 Şubat 2014 Cumartesi

Bugün ben şahsen 14 Kubat kutlamadığım için şanslıyım.Bugün benim için 14 Şubat...GELECEĞE NOT: Sevgililer Günü 14 Kubat Değil, 14 Şubattır :)


Dediğim gibi;bugün ben şahsen 14 Kubat kutlamadığım için şanslıyım.Bugün benim için 14 Şubat...

Her ne kadar; güne sözlümden duyduğum sıkıntılı havadislerle başlangıç yapmış olsam da, nası başladıysa öyle gitmedi elbet;) Bugün sanırım, bol bol işten kaytardım, patronunuzun sözlünüz olması böyle birşey demek ki; aklınızda bulunsun:)

14 Şubat Cuma: İzmir'de güneş sanki göz kırpıyordu bugün.Güne fazladan birkaç saat uyku ve güzel bir kahve ile başlamak, bu başlangıcın son mesai günümün sabahına denk gelmesi, mesai saatlerinde olabildiğince kaytarmış olmak güne güzel bir Merhaba demenin en net açıklaması herhalde..Böylelikle bugünüme de güzel bir Merhaba diyerek; 14 Şubat'ın başlığına ilk imzayı ben atmıştım.

Bizim tercihimiz, müdavimi olduğumuz bir balık restorandı.İzmirliler bilir, Güzelbahçe-Narlıdere yolu üzerinde muhteşem balıkhalleri var tabi bir de her daim sizi bekleyen taze balıklar...Buranın bir diğer güzel yanı ise; balığınızı kendiniz seçip alıyorsunuz ve seçtiğiniz herhangi bir restorana götürüp gönlünüzce servis edilmesi talebinizi iletiyorsunuz;) Burası O'nunla birlikte keşfettiğimiz ve hep ikimiz gittiğimiz, herhalde bana biraz da şehir dışı gibi gelmesinden dolayı, sanki beraberce bütün şehri,işleri,sıkıntıları esgeçip; balığımız biramız ve deniz manzaramızla beraberce kendi köşemize çekildiğimiz bir liman..Bir kelebek etkisi...

Ve büyük sorunun cevabı üzerine karalamalar: Büyük sorunun cevabı: Kazak :) Benim bu yılki Sevgililer Günü hediyem; tunik modelinde bir triko kazak oldu ki favorimdir.O'nun aldığı herşeyi giymeyi,kullanmayı,izlemeyi ya da her ne ise; apayrı seviyorum...Belki de Aşk'ın bir diğer minik tanımı da bu olabilir, bilemedim şimdi:)

Günün üzücü tarafı üzerine şikayetler: Bugün bir yandan mutlu bir yandan da hüzünlü bir ruh hali içindeydim aslında..Her ne kadar güzel bir gün geçirirseniz geçirin; eğer SON gününüz ise içinizde hep bir burukluk oluyor ve asla çıkarıp atamıyorsunuz. Benim burukluğum; O'nun iş seyahatlerinin getirdiği bir şehir değiştirme ve bana getireceği kısa süreli ayrılık.Son günler her zaman üzücü oldu bizim için, o gün 14 Şubat bile olsa...

GELECEĞE ve SİZLERE NOTLAR: Söz, nişanlı ve sonrasında evli biri olduğunda asla SEVGİLİ olduğunu unutma...Hayatı ve sevgiyi erteleme! O'nunla her gününü sevgililer günü ilan et!

Hayat o kadar yaşamaya değer ki..Hayat o kadar güzel ki...Demiştim ya sanki her şey sanki kelebek etkisi...


14 Şubat 2014 Cuma

Sevgililer Gününüz Kutlu Olsun ;)



Bugun 14 Şubat 2014 Sevgililer Günü sabahı saat 09:58.


Ne mutlu bana ki işe gitmeden önce biraz kaytarma ve Sevgililer Günü için rahat rahat süslenme imkanı bulabildim.Benim gözümde; bu gün sözlümle geçirdiğimiz üçüncü sevgililer günü...Daha önceki sevgililer günlerinde iş hayatının getirdiği şehir farklılıkları nedeniyle birlikte geçirmemiştik bu günü, ama BUGÜN; yine ne mutlu bana ki beraberiz...


Gündüz çalışıp, akşam güzel bir yerde güzel yemekler yenilicek, hediyeler verilicek ki (bu benim her özel günde en sevdiğim kısımdır;) bunu da elbette blog üzerinden Sevgililer Günü'nü nasıl geçirdiğimi sizlerle de paylaşmaya karar verdim.
Bu arada seçtiğim görseldeki, Grumpy Cat gibi; böyle gökten kalplerin yağdığı bir günde sakın ola suratınızı ekşitip şemsiye açmayın.

Sevgiyle kalın...

11 Şubat 2014 Salı

ÇALAKALEM: 14 ŞUBAT SEVGİLİLER GÜNÜ NAMI DEĞER THE VALENTİNE'S DAY HAKKINDA...


Malum 14 Şubat'a geri saydığımız şu günlerde sevgilisi,nişanlısı,eşi olan herkeste tatlı bir telaş olmaya başladı.Zannedersem; sokakları en çok yılbaşında ve sevgililer gününde bu kadar kırmızı görüyoruz :) Aşkın rengi..Kırmızı..Sokaklar gelin gibi süslenmeye başlar yakında, çiçekçiler,çikolatacılar, her nevi mağazalar gelin gibi süslenmenin yanı sıra birde bu tatlı telaşlara ortak olacaklar.

Kimileri yalnız, kimileri sevdiğiyle, kimisi eski bir aşkı yad ederek, kimisi sevdiğini bir asker ocağından,belki bir gurbetten bekleyerek geçirecek bu günü...Her gün gibi,her an gibi,geçip gidecek bu günde..Kimileri iş yerine gelen güzel bir buket çiçekle merhaba diyecek güne, kimileri patronunun selamsız sabahsız suratına ''Merhaba'' demek zorunda kalarak, ama dedim ya her gün gibi geçecek bu günde...Diliyorum ki; bu yazıyı okumakta olan herkes için güzel bir 14 Şubat olur.


Peki nedir bu 14 Şubat, ya da neden 15 Şubat değil de 14 Şubat?


Biraz araştırdım bugün; aslında ingilizcesi The Valentine's Day (Valentine Günü) olan Sevgililer Günü'nün tarihçesi pek de bir eskiye dayanıyormuş.

Hikayeye gelince ; Zalim Roma İmparatoru,İmparator 2. Claudius, Roma’yı kendi katı kuralları ile zalimce yönetirdi. En büyük sıkıntısı, ordusunda savaşacak asker bulamamaktı. Bu durumun tek nedeni aşktı. Romalı erkekler aşklarını, eşlerini bırakmak istemiyordu. Bu yüzden Claudius, Roma’da tüm nişân ve evlilikleri yasakladı.
Aziz Valentine, Claudius zamanında Roma’da yaşayan bir papazdı. Papaz arkadaşı Aziz Marius ile birlikte, Claudius’un yasağına karşın, çiftleri gizlice evlendirmeyi sürdürdü. İmparator bu durumu öğrendi ve Aziz Valentine tutuklandı.Cezası, sopa ile dövülerek öldürülmek oldu. MS 270’in 14 Şubat günü, Hıristiyan şehitliğine gömüldü. Bu olaydan 226 yıl sonra, 496’da Papa Gelasius, Aziz Valentine’i onurlandırmak için Şubat 14’ü Aziz Valentine Günü olarak belirlemiştir.

Yıllar geçtikçe yavaş yavaş Şubat 14 sevgililerin, aşıkların birbirlerine aşk mesajları yolladığı, hediyeler aldığı bir gün haline geldi. Aziz Valentine de bütün sevenlerin koruyucu azizi haline gelip böyle de anılmaya başlandı.
Sevgililer Günü, 1800’lü yıllardan sonra Amerika ’da Esther Howland’ın ilk Sevgililer Günü kartını yollamasından bu yana günümüzde daha çok sayıda insanın kutladığı toplumsal bir olay haline geldi. Artık dünyada günler öncesinden her yer kırmızı kalpler ile, güller ile donatılmaya başladı.

İşte Sevgililer Günü'nün hikayesi de böyle, ama bence önemli olan bizim ona ne anlam yüklemiş olduğumuz.Benim anlamım; tüm dünyanın eşleriyle birbirlerini ne kadar sevdiğini ifade edebilmek ve hissettirebilmek için; aynı ortak günü belirlemesi..Bunu zaten hep yapıyoruz, ama yılda sadece bir gün; tüm dünya aynı anda yapıyoruz.Bir kez daha sevmenin ve sevilmenin mutluluğunu tüm dünya aynı gün başka şehirlerde başka kıtalarda hepbirlikte yaşıyoruz.


10 Şubat 2014 Pazartesi

SUSMAYIN!!!!!AĞLAMA KEDİCİK...(Kedi katliamını, bir kez daha insanlığımızdan utanarak kınıyoruz!!!) SELAM OLSUN PENCEREMDEKİ GÜVERCİNLERE...

İnsan olmak ellere,ayaklara,gözlere, Allah'ın insana bahsettiği görünüme, akla, zekaya sahip olmaktan ibaret değil, yoksa bazı ibaretliklerimiz böyle İBRETLİK'lere dönüşmezdi..
Bugün derinden sarsıldım, bu gün can evimden vuruldum ve bugün insanlığımdan bir kez daha utandım..Kedi katliamıyla uyandım...
Bir kap yemek, bir kap su..Sokaktaki 'can'larımızı unutmayalım diye bin dereden su getiren biz hayvanseverler bugün gözünü bir insanlık ayıbıyla bir utanç abidesiyle karşı karşıya kalarak açmıştır...Utandım, insanlığımdan ve insan olarak nitelendirdiğim sokaktaki kalabalıkların herhangi birinin, bir canavar bir cani olacağını düşünemediğimden utandım...
Ağlama kedicik...Bilmez misin sen birgün Allah sana da soracak, sen razı mısın ondan diyecek..Olma..
Gücü yetmeyene, acize, dili olup da konuşamayana bugün zulum edenler yarın hesabını Allah katında vereceklerdir...

SUSMAYIN! Sesinizi çıkarın! Zulme boyun eğen bizden değildir..Bu zihniyete kapımızı açık mı bırakacağız? Bugün bu zihniyet bir zavallıcığa bunu yapabilme zalimliğine sahip bir zihniyet ise, yarın öbür gün bu insanın sosyal hayata katılma kabiliyeti ve katılımı ne derece sağlıklı olacaktır...Tepkileriniz için BU LİNKTEN DESTEK OLABİLİRSİNİZ :
SESSİZ KALMAYALIM - İMZA KAMPANYASI - LÜTFEN SAYFAYI İNCELEYİNİZ
Can'ların kıymetini bilin, bir çiçeğin, kuşun, bir sokak köpeğinin ya da belki evdeki kedinizin...Onlar size muhtaçlar ve unutmayın ki onlar Allah'ın sessiz kullarıdır..

Sabahları büromun penceresinin önünde klima kutusunun üstüne bayat ekmekleri ufalayıp üzerine bir bardak su döküyorum, niye bunu söylüyorum bilmiyorum ama yine de , Alsancak'ın işhanları arasında sıkışıp kalmış güvencinlerimin, bizlerin artığı kuru ekmekle ne kadar mutlu olduğunu bir görseniz..Bugün güvercinlerime ekmek atarken düşündüm, ''Ağlama kedicik,selam olsun sana penceremdeki güvercinlerden..''



19 Ocak 2014 Pazar

İhmal ettiklerim


Uzun zamandır ihmal ettiğim blog’uma, kendi kendime konuşmalarıma tekrardan merhaba... Aslında blog mu beni ihmal etti, yoksa ben mi blogumu ihmal ettim onu da çözebilmiş değilim. Niye derseniz, sanki biraz içime kapandım, bazen yapılacak işleri sürekli bir tık daha sonraya erteleriz ya işte birazcık öyle oldu denebilir. Blogumu bir tık sonraya erteledim diyelim. Şimdi biraz daha hazırım kendimi - kendime ifade etmeye. Bir de düşündüm ki, sabah kalk – işe git – işten gel yemek ye – tv izle  –  yat şeklinde hayatımı adeta sabote ediyorum, bunu kendime yapmaya hakkım yok. O kadar monotonlaştırıyoruz ki hayatımızı , kendimize haksızlık ediyoruz..Kıssadan hisse : Blog’um merhaba! Çocukluğunda sokakların kaldırımlarını paytak paytak aşındırdığın ana kucağı şehrinden, öz  be öz dost eli şehrinden ayrılmak, ayrılmak zorunda olmak.

Hayat ne kadar da garip, önüne seçenekler sunuyor,bu seçeneklerin çoğu da öyle hemen hali hazırda altın tepsilerde mutluluklar değil, el mecbur ikram edilenden alıyorsun…Ben de öyle işte, bana ikram edilen bir şehri alıyorum şimdi altın tepsiden…Hayat işte bu yüzden bu kadar garip, seçeneklerin bir süre sonra seni bir yola sürüklüyor beraberinde ve seçenekler seçimlere dönüşüyor zamanla.Ben ise şimdiler bir seçimin sürgününü düşünüyorum hep :)Sen kalk mevzu bahis ‘’öz be öz dost eli’’ şehrini arkada bırakarak, İzmir'i arkanda bırakarak Ankara’ya yerleş…İzmir’i bilen bilir, lafta değildir, dost elidir.Şimdilik bunu düşünmek istemiyorum açıkçası.Asker olanlar, başka şehre gelin,öğrenci,memur vs. gidenler seçenekleri seçimlerine dönüşenler bunu yaşamıştır, bilir herhalde…Ben bilmem, ben sadece kaygılanırım beni bekleyen şehre …:)
Bundan sonra daha açık olmaya karar verdim blogumda, kendimi,hayatımı, arkadaşlarımı, işimi, ailemi, nişanlımı, gelecekteki bebeğimi :)  vs..birçok şeyi sözcüklere dökebilirim, neden olmasın.Dediğim gibi belki de hayatımı sabote ettiğim, kendime ayırdığım özel alanım olan bloguma da yazık ettiğim uzun aradan sonra ; Merhaba... 


Blogger anneler fenomen çocuklar; anne bloggerlar teşhirci mi? Neden kendime anne blogger diyorum?

Bir evin bir kızıyım. Annem ben henüz 1 yaşındayken geçirdiği yüz felci sonrasında hastalanıyor ve ömrünün sonuna kadar yardıma ihtiyaç duya...