26 Mayıs 2020 Salı

Bebek günlük programı; günaydın rutini



Bebeklerin en sevdiği şeylerden biri de düzendir. Bir sonraki aşamada ne olacağını tahmin etmek onlara kendini güvende hissettirir. Size ve bebeğinize en uygun rutini belirlemek ikiniz için de hem kaliteli zaman, hem de zaman tasarrufu anlamına gelir.

25 Mayıs 2020 Pazartesi

Anne olma maceram



Benim anne olma maceram biraz uzun sürdü.

Oğlumdan önce iki sağlıksız hamilelik yaşadım ve zorlu yollardan geçtim. Benzer şeyleri yaşayan başka kadınların yalnız olmadıklarını ve yolun sonunda bir ışık olduğunu bilmelerini isterim. Birçoğumuzun düşük, dış gebelik, kimyasal düşük, mol gebelik gibi sağlıksız hamilelikler hakkında fikri olmuyor, ta ki başa gelesiye kadar...

22 Mayıs 2020 Cuma

Anne oldum


"Ben" anne oldum. Ben ile başlamayan bir cümle kurabilir miyim bunca zaman sonra bilemiyorum. Çok baharlar, çok kara kışlar yaşadım üzerine.

Saçımdaki ilk beyazımı biraz hüzün, biraz da hayatta bazı şeyleri başarmış olmanın getirdiği vakurlukla karşılayalı çok oldu mesela. En önemlisi anne oldum ben. Hakkında fersah fersah yazsam tarif edemeyeceğim mutlulukları yaşatan oğlumu koynuma alalı tam bir buçuk yıl oldu. Adı Gökalp. Gök gibi mavi, Alp gibi yiğit bir oğlan, benim oğlum... Anne olunca tamamlanıyor insan.

27 Nisan 2017 Perşembe

Fötr şapka da neyin nesi?

28 Mayıs evlilik yıldönümümüz, esas adamı ilk gördüğüm ve aşık olduğum andan itibaren geçen dolu dolu 6 yılın ardından; aşkımız minik bir bedende atacak kalbi, canlı bir kanıtı hak ediyor artık...

Bir bebeğimiz olsun istiyorum. Biraz benden, biraz esas adamdan, biraz da nereden geldiğine anlam veremeyeceğimiz kendine has özellikleriyle; şöyle ortaya karışık minik bir kalp. Ailemize yeni nefes, evimize üçüncü, bir gürültücü..
Akşamları eve gelişini iple çekerek geçti ilk yılım, kalan ömrümün de bu şekilde geçmesini diliyorum. Evet kapıyı açtığımda Marilyn gibi olmayabilirim, kendisi de fötr şapka ile gezmiyor ortalıkta ama her kapıyı açtığımda gözlerimin içi gülüyor, umarım bunu farkediyordur... Fötr şapkanın bir anlamı yok yani... Grand tuvalet de olsan, ev temizliğinden kalan eski pijama altı ve klorak lekesi bol temizlik tshirt'üyle de olsan "belirtmeliyim ki her kadının mutlaka böyle klorak lekesinden geçilmeyen bir temizlik tshirtü vardır" kapıyı açtığında gözlerinin içi gülmeli insanın...

Yıldönümümüz için kendine ait geliri olmayan "ev hanımı" trajedisiyle ne yapacağımı, ne hediye alacağımı hadi onu da geçtim nasıl finanse edeceğimi bilmezken aslında içim öyle derin, öyle duygusalım ki. İçimi açıp baksaydı; öyle böyle değil mutlu olurdu...Demek ki hiç de boşuna yazmamış Nazım.

Sana tahtadan birşeyler oymalıyım yine:
bir çekmece,
bir yüzük,
ve üç metre kadar ince ipekli dokumalıyım.
Ve hemen 
fırlayarak yerimden
penceremde demirlere yapışarak
hürriyetin süt beyaz maviliğine
sana yazdıklarımı bağıra bağıra okumalıyım...

8 Nisan 2017 Cumartesi

Pancar sebzelerin en keskinidir...


Doğduğumuz zaman yuvarlak, keskin, saf bir yüzümüz vardır. İçimizde evren bilincinin kırmızı ateşi yanar durur. Ama yavaş yavaş bizi, analar babalar yer; okullar yutar, sosyal kuruluşlar emer, kötü alışkanlıklar kemirir, yaş ise tüketir. Sindirildiğimiz zaman, tıpki ineklerdeki gibi altı mideden geçtiğimiz zaman, pis bir kahverengi tonunda çıkarız.

Pancardan almamız gereken esas ders şudur: İnsan, yanağındaki ilahi renge, içindeki doğal pembeliğe sarılmalı; yoksa kahverengiye dönüşür. Kahverengi olmak da, insanın masmavi kesildiğinin resmidir. Onun da ne anlama geldiğini bilirsiniz;
Çivit.
Çivitiyor.
Çivitti.

(Tom Robbins'in Parfümün Dansı adlı romanından...)

6 Nisan 2017 Perşembe

MUTLU OLMAYI BİLİYORUM...

Blog yazmak zor zanaat. Özellikle bir müddet ara verdikten sonra biraz daha güçleşiyor. Hangisinden başlayacağını bilememek,seçememek.. Uzun sayılabilecek aralardan sonra körelmişlik duygusuna kapılmak, işte artık adı her neyse...Hayat olabildiğince hızıyla devam ediyor. Zaman çok çabuk geçiyor, çok çabuk. Her şey yolunda,yerli yerinde,tıkırında; artık adı her neyse...


Evlendikten sonra Konya'ya yerleşmiş olmak benim için zor oldu. Dolu dolu on aydır burada yaşıyoruz. İzmirli kara hasret ben; burada kara doydum, çok güzel bir kış geçirdik... 

Evimiz çok güzel, Serhatbebeğin işine de yakın.Benim için hayat evden ibaret.Çalışmıyorum, çalışmayı da düşünmüyorum.

Vaktimin çoğunu günlük ev işleriyle geçiriyorum. Kendim için ayırdığım boş zamanlarımda balkonumda oturmayı çok seviyorum. Caddeye bakan güzel bir balkonum var. Daha doğrusu Konya'da evlerin çoğunda fazlasıyla balkon var. 3 oda 1 salon evimiz, 4 balkon, 2 banyo, kocaman bir mutfak. Evimi çok seviyorum, o yüzden bütün gün evde olmaktan şikayetçi değilim.Serhatbebek iki haftada bir Pazar günleri tatil yapıyor. Bu şantiye mimarlığında haftasonu tatili sistemi pek iç açıcı değil.

Zaman zaman annem,babam,anneannem,köpüşüm şegi hepbirlikte Konya'ya bana yatılı ziyarete geliyorlar. Şegiyi evlenirken, onlara emanet ettim. Hepsini çok çok özlüyorum. Bazen onlar geliyor, bazen de ben onlara gidiyorum. Gurbette olmanın en zor yanı aileni özlemek, memleketini; İzmir'in o deniz kokan sokaklarını özlemek. Nereye gidersen git hiçbir sokağın denize çıkmadığını bilmek, kimsenizin olmadığı gurbette kapınız çaldığında yanlış çalmıştır düşüncesiyle bakmamak...Hiç kimseyi arkadaş edinememek, her zaman beraber olduğun arkadaşlarının yerini asla dolduramayacakları düşüncesiyle herkese bir adım ötede durmayı tercih etmek. Hiçbir sokağın, hiçbir suretin tanıdık gelmemesi, insanını çevresini yabancılaması, olabildiğince kıyıda köşede fark edilmeden alışverişini yapıp evine yol almak. Gurbetin adı gurbet, kalanı koskoca bir yabancılık.

Serhatbebekle çok mutluyum, hem arkadaşım, hem annem babam, hem sevgilim, eşim, hayat arkadaşım herşey ''o''. Düşünüyorum da bazen; biz onunla koskocaman bir aile olmayı 6 yıl önce başarmışız aslında.

Birkaç takipçim gurbette gelin olmak temalı sorularını mail yoluyla ulaştırmışlar, hem görüşlerime önem verdiklerini bilmekten mutluluk duydum, hem de yüzümde tatlı bir gülümsemeyle cevaplamaktan geri kalmadım. Bu yazı da neler yapmakta olduğum üzerineyken, bir anda gurbet temalı keşmekeş bir serzenişe dönüştü. Biraz daha detaylı yazmak istiyorum Konya'da gurbetçi olmayı. Bir başka kaleme nasipse..

Türkiye'nin dört bir yanında nasıl bahar çiçekleri açıyorsa, burada da açıyor en nihayetinde.
Konya'ya da bahar gelmiyor mu, elbet geliyor. Kocaman mutlu bir yazı şimdiden bize müjdeliyor. Bazen çiçek açan ağaçları görmek için markete gitmeyi bahane ediyorum.

Nereye gidersem gideyim, mutlu olmayı biliyorum...

6 Aralık 2016 Salı

EVLENDİK BİZ!


Günlük telaşlarımla yeterince meşgulken bir de evlilik hazırlıkları devreye girince tam bir yıl geçmiş yazmayalı. 


Derken; evlendik biz...

Rüya gibi bir gün geçirdik, hem evlendik, hem de eğlendik:)


   21 Mart 2016 saat 14.05'de nikahlandık...sonrasında işten ayrıldım. Nikahımız 28 Mayıs'ta düğün salonunda da protokol olarak kıyıldı, biz de böylelikle iki kere evet demiş olduk:) Bence çok da güzel oldu.

Evlendikten sonra İzmir'den ayrılacağım ve eşimin işi sebebiyle Konya'da ev kuracağımız için yürek dayanmaz bir telaş içinde hazırlıklara koyuldum. Ev eşyaları, düğün hazırlıkları,gelinlik, çeyiz vesaire derken zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.. Bu yüzdendir ki ancak balayı dönüşünde evimize geldiğimizde, eşimin işe gittiği ilk sabah "E ben şimdi napıcam bütün gün:)" dedim kendime.
25 Mayıs'ta ev kınası yaptım. Aile ve dostlar arasında sıcak, samimiydi.  Hem ağlarım, hem giderim'di...

Baba ocağından ayrılmak zor. Düğünümüz Ankara'da olduğundan; kız tarafı ODTU'nün lojmanlarında misafir olduk.Oradan gelin çıktım. Ne mutlu ki telimle duvağımla gelin oldum. Hala o anı düşünürken; gözlerim dolar.Hele İzmir'den baba evinden o çıkışımı hiç unutamam... İçim buruk, bir dahaki gelişimde adı misafirlik... Çok özlüyorum annemi, babamı, anneannemi, Şegi'mi...Gurbette olmanın her türlüsü çok zor, adı gurbet bir kere...


 Oğlan tarafı vur patlasın çal oynasın:) Daha beş kilometre ileriden çala oynaya geldiler, pek şen pek şakraktı her şey.. Gelin konvoyunda bile arabaları durdurup bir güzel oynadık:)

Günün her anı birbirinden güzeldi..

Üzerinden 6 ay geçmiş olmasına inanamıyorum. Dün gibi.. Dahası sen ben dünkü çocuk, ne ara büyüdüm de evli genç bir bayan oldum. Hala içimde bir çocuk var da fırlayıp dışarı çıkıverecekmiş gibi.. Ne çabuk geçiyor zaman...
  

Gelin çiçeğimi de darısı bekarların başına diye attım:) Çok eğlenceli bir şeymiş, herkes mutlaka yapmalı bence.

Bu arada benim nikah şahidim anneannem eşimin de eniştesi oldu.Benim anne yarımdan da öte, canımın içi tontonum, iyi ki varsın Allah sana daha çok uzun, sağlıklı bir ömür versin.

Böylelikle biz ömür boyu birlikte mutlu olmaya, birbirimizi her zaman sevmeye, korumaya, güvenmeye, emek vermeye tüm sevdiklerimizin önünde bir kez daha "Evet" dedik...
Bin ömrüm olsa bininde de senin eşin olmak isterim. İyi ki sen benim canımsın, canımdan öte parçamsın....

Evlendik biz...Esas adam ve ben ikimiz bir aile olduk. Emek emek kurduk yuvamızı.. Çok bekledik bu günleri yaşayabilmek için. Her şeyi gönlümce veren Allah'ıma şükrediyorum her yeni güne eşimle uyandığım için. Tüm bu süreçte yanımızda olan ailelerimize, mutlu günümüzde bizlerle olan sevdiklerimize ve kalbi bizlerle atan herkese sonsuz minnet ve teşekkür borçluyuz.
Dahası aslında biz çok büyük bir aile olduk....


Evlilik güzel şey, aşkı falan da öldürmüyor:) Her yeni gün, eşimi daha çok sevmem için yepyeni bir nedenim oluyor. Bu sabah soğuk havada yürüyerek işe gittiği için mesela.. İşten gelirken "Aşkım bir şey istiyor musun?" diye sorduğu için.. Hatta "Yine mi patates bitti ya!" diye hayıflandığı için, aylık alışveriş dönüşünde torbaları can havliyle asansöre yüklediği, ne kadar temizlik yapsam da bir kez olsun evin temizlendiğini anlamadığı, sevdiği yemek piştiyse sofrada daha bir neşeli olduğu için seviyorum onu....

Şimdilerde, Konya'da yaşıyor olmamıza adaptasyon sürecini atlattım. Zaten evden pek dışarı çıktığım da söylenemez. Sanki evimiz Papua Yeni Gine'de de olsa benim için pek değişen bir şey olmayacakmış gibi:) İzmir ve eşrafını özlemiyor değilim ama alışıyorum. Evliliğe alışma gibi bir problemse hiç yaşamadım. Sanki tüm düzenim zaten "O"ymuş...  İyi ki "O" var...




Blogger anneler fenomen çocuklar; anne bloggerlar teşhirci mi? Neden kendime anne blogger diyorum?

Bir evin bir kızıyım. Annem ben henüz 1 yaşındayken geçirdiği yüz felci sonrasında hastalanıyor ve ömrünün sonuna kadar yardıma ihtiyaç duya...