24 Temmuz 2014 Perşembe

Benden Ötesi

Yine kendimden başladım yazmaya.Bazı zamanlar benim için bir ihtiyaca dönüşüyor yazmak; an duraksamadan, düşündüğümü vuruyorum klavyeye.Bir seri katilin öldürme içgüdüsüne benzetebilirim bunu belki.İşte ben tam da bu noktada; kendimden başka kimseye hizmet etmeksizin yazıyorum.Bu sanırım; "benden ötesi"..

Konuşmayı seviyorum; boş konuşmayı da.Şu sıralar mutsuzluğu tercih ediyorum.Özlem çekiyorum ve tam anlamıyla bundandır ki yalnız hissediyorum.
Kendime dair düşünceler içerisindeyim.Saçma sapan şeylere kafa yoruyorum.Ailemize yeni katılan kuzenimin bebeğinin doğum süslerine ve şekerlemelerine bakıp; benim bebeğimin doğum süsleri mavi mi olacak, pembe mi diye kafa yoruyorum.Kızım mı oğlum mu olacak diye değil yani.Mavi ya da pembe; hangisi diye..

Bir yandan da çeyiz alışverişimle ilgili şeyler kuruyorum,kurguluyorum.Uyumadan önce gözlerimi kapattığımda; siparişini verdiğim ürünleri; olmayan evimin, olmayan mutfağına diziyorum..Yarına dair hiçbir planım olmadan uyuyorum.Yaptığım şeyleri istemeden yapıyorum; en basiti otobüse biniyorum zira otobüse binmekten nefret ederim.Tabi bir de; tüm bunların sadece esas adamı çok özlediğim için olduğunu düşünüyorum, hem de sık sık.

Çok arkadaşı olan biri olmadım hiç; zaten insanları da pek sevdiğim söylenemez.Dışarıdan soğuk nevalenin tekiyim, entelektüel olmayan bir tabirle de perdelerimi kaldırdığımda kedi gibiyim.Arkadaşlarımla zaman geçiriyorum,ailemle zaman geçiriyorum; yetmiyor.Eksik bir şey var tamamlayamadığım ve tam 100 gün daha tamamlayamayacağım.Anlayacağınız; karşınızda kapı gibi duran ben, işte tam da burada sayılı günün çabuk geçmediğinin başlı başına ispatıyım.

Bu hafta çok çalıştım.Yarın Cuma değil mi? "Nihayet!" bile demeye üşeniyorum..Çok çalıştım ve dolayısıyla da çok kahve tükettim.Şayet masa başı çalışıyorsanız; çok kahve tüketme sorunsalı denen bir olgu vardır ki bu olgu dilinizden beyninize uzanan uzun metrajlı bir yolculuk gibi.Çalıyorsan; hatta masa başı çalışıyorsan; o kahveyi tüketeceksin..

Fazla samimi karalamalar bunlar; fazlasıyla benden.
Hatta benden ötesi...

23 Temmuz 2014 Çarşamba

Asker Günlükleri Ders 2: Bazen Bir Kahve Molası Yeter!

Sanrım kabullenmeye başladım.."Esas adamın askerliğinin" tam da yarısını geride bıraktığım şu günlerde; yeni hayat standartlarımı, tek başına kalmış olmanın zorluklarını ve dahi dezavantajlarını yeni yeni kabullendiğimi fark ettim bugün..

Garip..Ona ve onunla alışmış-lıklarım bu denli fazlayken; kendi başına yürüme denemeleri yapan yeni ayak bir bebekten farkım olmadığını kabullendim.Ufak tefek şeylerle gün yüzüne çıkıyor bunlar; zaman geçtikçe can sıkıcı olmaya başlıyor ve "ufak tefek" deyip geçmeye gebe olunan bazı şeylerin hayatımda aslında ne kadar kayda değer olduğunu bir tokat gibi yüzüme vuruyor.

İşte -Ders 2- tam da bu noktada başlıyor...

Onunla geçirdiğim 3 yılda; bende ve hayatımda ne kadar çok şeyin değiştiğine kendimin dahi inanması mümkün değilken; kelimelere dökmek için çabalamak anlamsız olmalı, değil mi? Yine de oyum şansımı denemekten hatta zorlamaktan yana..

Askerlik denen şey; nişanlı bir bayansanız bir anda koskoca bir boşluk ya da simsiyah bir duvar gibi bir şey.Hissettiğiniz ise yalnızlaşmışlık!
Bu da benim uydurma tabirlerimden biri olsa gerek; "yalnızlaşmışlık"..

Demem o ki; Özdemir Asaf..Demem o ki; MESAFELER DİYORUM,OLMAMALILAR..

Sadece onu değil,onunla olan şeyleri, bir tek onunlayken sahip olduğum kalabalıkta kaybolmamak hissini ve daha dilimin dönmesi mümkün olmayan, kalemimi kıran birçok şeyi özlüyorum.Ben en Batı'yım, o en Doğu..Bu kadar uzak olmak zorunda mı? Olmamalı..Kalabalıkta kaybolmuşluk; kalabalıkta yalnız kalmak.Can sıkıntısı şeyler bunlar..

Bugün en sevdiğim ve bana daima onun aldığı kahvemi; bir şekilde tekrar bürodaki çalışma masamda buldum.Sürpriz yapmış bana, patronum ve aynı zamanda kendisinin ortağı olan can ciğer arkadaşımız da buna elçilik yapmayı görev bilmiş sağ olsun:) Hiç fark etmemiştim oysa; esas adam olmadan o kahveyi hiç içmediğimi.Doğru ya; en sevdiğim kahve olmasına rağmen işin aslı onsuz hiç içmemiştim.Çünkü bana en sevdiğim haliyle; karamelli frappuccinomu alan tek kişi o!

Ben de bunun gibi binlerce ufak tefek mutluluklara kendimi o kadar alıştırmışım ve kaptırmışım ki; sanırım en çok da bu yüzden esas adamın yokluğu tam anlamıyla cehennem.

Ve tüm bunlar bir araya geldiğinde sanırım ben esas adamsız yürümeyi beceremiyorum, denemiyorum..Gerek de duymuyorum.Yanımda olmadığı zamanlarda tamamen mutsuz olmaktan; mutluluk duyuyorum.

Çünkü bazen; bir kahve molası yeter!

22 Temmuz 2014 Salı

DEXTER

Dexter'ı duymayanınız kalmadı biliyorum ama aranızda izlemeyen kokorilerin olduğuna eminim.Kendimden biliyorum..Bu zamana kadar -başyapıt olarak etiketlenmeye şükela bir diziyi nasıl bu kadar görmezden gelebildim kendime kızıyorum.

Dizi tamı tamına 8 sezona imza atarak; 23 Eylül 2013'te ekranlara veda etmiş bile, yıl olmuş 2014 ben dün izlemeye başladım.

Ahlak sistemimize bir göz atmakta fayda olduğunu düşündüren kült karakter..Elbette ki; "I'm Dexter; Boo!" Dünden bugüne edebiyat, sinema, dizi film tarihinde en sevilebiliritesi olan seri katil kendileri..

Aynı zamanda şahsın babası tarafından ehlileştirilme ve evcilleştirilme ironisi var ki diziye farklı bir boyut, farklı bir heyecan vesilesi niteliğinde.Antikahramanın bu denli başarılı bir oyunculukla canlandırılmış olması; dizi üzerinde sempati yaratmaya olduğu kadar antipati yaratmaya da gebe.Gerçi ben kayıtsızca bir sempati güdüyorum, yalan değil!

Diziye ait bir anekdot daha paylaşmak isterim ki; dizide Dexter'ın psikolojisini yansıtan "iç sesi ve konuşmalarının" inanılmaz derecede zeka ürünü olduğunu iddia etmeden yazıyı tamamlamak ahmaklıktır!

21 Temmuz 2014 Pazartesi

Pazartesi Kafası

Ve işte karşınızda PAZARTESİ KAFASI...

Bunu ben uydurdum; neremden uydurduğumu belirtmeye gerek görmüyorum..Bir çizgi film karakteri olsaydım; pamuk prenses falan olmam mümkün değildi; ya Garfield yada Bart'tım kesin.Hatta bırakın çizgi film karakteri olmayı, önceki hayatımda direk Bart hatta belki Garfield olduğumu düşünüyorum bazen, ciddi ciddi..

Pazartesilerden nefret ediyorum!

Ayrı bir kafası var..Filtre kahve bile o kafayı ayıltmıyor.Cümledeki ayılmak, bildiğimiz bayılmanın zıttı olan ayılmak.Kendime gelmem mümkün değil; yaşadığımı fark etmem mümkün değil ve tüm bu koşullar altında yeni edindiğim ve sahibi olmaktan anlamsız bir şekilde gurur duyduğum saksıdaki aloe vera bitkimden farkım olduğunu iddia etmek tam bir hayalperestlik.

Bazen Pazartesi'lerin Cumartesi'den farklı olmadığı zamanları özlüyorum.Üniversitede yaz tatilleri mesela.4 ay tatil, net.Şimdilerde ise o günler bana fi tarihi gibi geliyor; aslında topu topu 2 sene öncesi..Bir haftada Prison Break bitirdiğim günleri; vucudumun şeklini almış klimanın altındaki üçlü koltuğu özlüyorum.

Zamanımın çoğunu özlemek ve beklemek ile değerlendiriyorum ben.Askerdeki esas adamı özlemek,otobüs beklemek, tatilleri özlemek, yemeğin pişmesini beklemek..Uzayıp gidecek özlemek ve beklemek fiiline sahip cümlelerim var cebimde; saçmıyorum sağa sola; can sıkıcı olsa da dillendirmiyorum pek:)

Uyur uykumda sabah kalkıp dişimi fırçalamakla geçip gidiyor zaman.Her şey aslında bu denli basit.

Niknik'e kırıldım biraz; kendisi benim çocukluk arkadaşım, kardeşim..Şu sıralar entellektüel tabirle aramızda bir iletişim kopukluğu olduğuna kanaat getirdim ve çenemi kapattım.Hoş, bu çenemin kapalılığı iletişim kopukluilğunu pekiştirir mi orası tartışılır..

Sanırım tüm bunların hepsine birden; pazartesi kafası deniyor ve nereden uydurduğumu tahmin edebileceğiniz üzere; bunun adı PAZARTESİ KAFASI.

Ve bugün günlerden pazartesi...

19 Temmuz 2014 Cumartesi

Çeyiz Alışverişimden Notlar : Yine ne haltlar karıştırdım? Karaca Çeyiz Alışverişlerim

Dün bahsettiğim üzere bugün karga marifetini yemeden kendimi Optimum'da buldum; önce Bernardo'da seçtiğim listemi dünya gözüyle bir kez daha inceledim ve üzülerek söylemeliyim ki Romance yemek takımı tam bir fiyasko..Bloglarda, internette araştırmalarıma göre bir hayli alıcısı-kullanıcısı var bu takımın ama gel gelelim; hediye kisvesi altına sığdırdığı çatal bıçak ve bardakları beş para etmez vesselam.Ayrıca siz sormadan söylenmeyen bir diğer husus; takımın bardak ve çatal bıçak takımının makinede yıkanmaması gerektiği..Günlük alacağım takımın; çatal bıçağını ve bardağını makineye atamayacak olduktan sonra ne anladım ben bu işten..Bir de Romance serisi görsellerindeki gibi göz alıcı değil; sıradan tabak çanaktan ibaret..Anlayacağınız; hayal kırıklığı..

Romance günlük yemek takımından cayınca; Bernardo'dan çelik ve seramik tencere setlerimi,düdüklü tenceremi, ekmek kutusu ve üçlü kavanoz setimi tercihimi KIRMIZI'dan yana kullanarak haftaya Cumartesi almak üzere ayırttım.

Sonra bir de Karaca'ya göz gezdirdim..

Günlük yemek takımı tercihim Karaca'dan yana oldu.Görselde paylaştığım; Fine Bone Diamond Platin yemek takımı; benim alacağım ise buna çok benzer görünümde olan Karaca - Pearl adlı yeni bir serisinin yemek takımı.Mağazada bu takımın sergisinde Karaca'nın çok şık bir supla tabağı vardı.Günlük yemek takımımı bu supla ile süslemeyi düşünüyorum.Supla tabak günlük kullanım için pek kullanışlı değil aslında.Ben de bu yüzden mağazada beğendiğim supla modelinden 2 adet alacağım.Bana ve O'na :) Seçtiğim modelin oldukça sade ve zarif olduğuna inandığımdan; günlük kullanım sırasında siyah amerikan servisle; başbaşa güzel bir sofrada supla tabakla kullanmayı uygun gördüm:) O yüzden yemek takımını alırken; 2 adet supla ve 6 adet siyah amerikan servisi de kaçırmayacağım..

Günlük çatal bıçak takımı ise yine Karaca'dan. Tivoli modeline bayıldım.Postmodern bir havası var.Küt, sade, zarif, kaliteli..Üstelik 12 kişilik günlük çatal bıçak takımım olarak alacağımdan dolayı; modern olması, deseni-oyması-kakması-ıvırı zıvırı olmamasıyla benden bir puan daha aldı.Duruşu kaliteli ve sağlam.Bunun yanında Karaca tam 50 yıl bu ürünün arkasında duruyor.Daha ne isterim.

 (P.S: Romance yemek takımının vasat olduğu gerekçesiyle Karaca-Pearl'da karar kılındı; bilginize;)

Ne diyecektim ben?
Hıh.
İyi ki varsınız..


18 Temmuz 2014 Cuma

Çeyiz Hazırlıkları: Bernardo Alışveriş Listem!

"Taktım!" demişsem takmışımdır.Şu sıra çeyizimle kafayı sıyırdığım cümle alemin malumuyken; nerede ne indirim var benden sorulur oldu desem yeridir vesselam..Bernardo tüm tencereler ve günlük yemek takımlarında %50  indirim yapınca; kendime hemen bir alışveriş listesi oluşturdum.Hatta listemi oluştururken fark ettim ki mutfak gereçlerinde kırmızı rengi beğeniyormuşum :) Sanırım mutfağımda tava tencere ve mutfak gereçleri kırmızı olurken;  yemek takımlarım pembiş olacak:) Aslında bana kalsa mutfak ürünlerinde de pembe rengi öncelikli tutardım ama bu konuda uzun uzadıya bir araştırma yaptım ve mutfak takımı oluştururken her ürünün pembesini bulmanın imkansız olduğu gerçeğiyle burun buruna gelince; ben de işimi sağlama aldım ve kırmızıya yöneldim.
Bernardo'nun internet sitesinden seçimlerimi yaptım:) İzmir-Optimum Bernardo'yu aradım ve düdüklü tenceremle, seramik tencere setimi yarın bir koşu gidip almak üzere ayırttım.Malum; Madam Coco'da nevresim takımı kalmadığını öğrenince kokorilere sinir olmuştum!


Ekmek kutusunun sevimliliğine bir bakar mısınız? Böyle tatlı bir şey olabilir mi ya? Üçlü kavanoz setini de yakınlarında bir yere koymak lazım ki bıcır bıcır olsunlar mutfağın bir köşesinde:))

Düdüklü tencere 6 litrelik olsun istiyordum ben; bu düdüklü işime geldi açıkçası. Hoş; evliliğimizin ilk zamanlarında 2 bardak fasulyeyi 6 litrelik düdüklüde kaynatmak zorunda olma ihtimalim yüksek olabilir ama; ömür boyu iki kişi kalmayacağız; bebişler falan da olur :)

Romance yemek takımını duymayanınız kaldı mı bilmiyorum; şu sıra çeyiz alışverişi bloglarında dahi patladı gitti bu takım, nitekim sevgili nişanlım da beğenmişti :) İzne geldiğinde Bernardo'ya soktum onu..Hala nasıl yaptı bilmiyorum ama benim için yaptı:) Şapşal şapşal bakındı orada, çok tatlı ya kıyamam:) Her gösterdiğimi beğendi.Sonunda da; "Sen al aşkım kafana göre, sen en iyisini bulursun zaten." dedi ve çıktı işin içinden.

Neyse; sonuç itibariyle ben bu Romance Yemek takımına bayıldımmmm; 6 kişilik günlük yemek takımım olarak almayı düşünüyorum.Üstelik bardakları, amerikan servisi, ve çatal bıçak seti de bonusu.Tam istediğim şey; yoksa bir de günlük yemek takımına uygun bardak, çatal bıçak, amerikan servis arayıp bulmak derdi olacaktı ki hiç çekilmez.

Kahvaltı takımımı Bernardo - Rosy serisinden seçtim. Rosy başlı başına kendi içinde bir seri.Tepsileri, kahve bardakları, amerikan servisleri gibi tamamlayıcı mutfak ürünleri var.Ben de kahvaltı takımından başlayarak Rosy serisiyle mutfağımda bir koleksiyon yaratırım diye düşünüyorum.Netice olarak rengi, desenleri ve tüm sevimliliğiyle bu kahvaltı takımını mutfağımda istiyorum.

Seçimlerim bunlar..Sizler nasıl buldunuz?

Peki yapacaklarım? Seramik tencere setim ve düdüklü tenceremi ayırttığımı söyledim, yarın onları nakit olarak gidip alıyorum.Peki diğerleri? Orası biraz karışık.Alışveriş listemdeki diğer ürünleri alabilme imkanını bana sunmak için kuryede tarafıma iletilmek üzere yol alan bir kredi kartım var; kampanya stokla sınırlı olduğundan benim kredi kartım gelesiye kadar bunları ayırtmak zorundayım.Mağazayı aradığımda bana yardımcı olacaklarını söylediler; umarım sözlerini tutarlar; aksi halde kokoriye bağlayacağımı söylememe gerek var mı acaba?

En azından yarın ayırtmış olduklarımı alarak, geriye kalanları da kartım gelesiye kadar aynı şekilde yapabilirsem; evdeki hesabı çarşıya uydurmuş olacağım.

Şansa mı ihtiyacım var biraz?

Bana şans dileyin...

Çeyiz hazırlığında böcek ısırması ve kütük gibi uyumak...



Tam bir kazazedeyim ben.O da nereden mi çıktı; vallahi elime vicdanıma koyarak söylüyorum ki, kendime acımama vesile olan bu olay; dün akşam 6 sularında meydana gelmiş olup, canımın çekisi henüz dinmemiş, dinmek de bilmemiştir.Her gün bir ekşın yaşamak (P.S: action olarak yazıldığını da biliyorum) zorunda mıyım diye soruyorum bazen kendime.Bala bulanık bir hayatım yok elbet ama talihsizlikler silsilesi içinde bu kadar kaybolmak bana reva mı diye düşünmüyor da değilim hani..

Görenin beni önümüzdeki ay evleniyor sanmasına neden olacak bir heyecan ve panikle çeyiz hazırlıklarına start vermiş olmamın cezası bu.Tanrı beni zaman zaman cezalandırıyor, farkındayım.Ne bu acelem onu da bilmiyorum.Bir yıl var önümde; gerçi ha deyince, şöyle birkaç ay kalmışken, gidip toptan mağazayı kapatmasını ben de biliyorum ama malum cancağızım; "tamamen duygusal". O yüzden ben de bir sene kala; iyisini kalitelisini, indirimde yakalayarak, bir köşeye atmaya karar verdim.Beyin bedava..

Ha evet; Tanrı beni cezalandırdı demiştim.Dün işten gelince "hafta sonu neyim var neyim yok çıkarıp bakma" zahmetine bir ön hazırlık olması adına; arka balkondaki koliler bana mı ait diye bir bakayım istedim.Bir şey ısırdı beni ya.O şey ne görmedim,duymadım,bilmiyorum ama can çekisi büyük vesselam.Ayağımın üstüne kaynar su dökülmüş hissi ve yaşadığım panikle; ortalama on dakika içinde hastanede iğneyi mabadımda gördüm:) Doktor iğne vurmadan önce; sanki kemiğime batırılıyormuş gibi bir his duyacağımı, biraz canımın acıyacağını ve ilacın yakacağını söylemesine rağmen orada "Felç geçiriyorum herhalde.." diye düşünmekten kendimi alamadım.Bu nasıl bir iğnedir, bu nasıl bir acıdır anlatamam..

Akabinde Hommer gibi; amiyane tabirle kütük gibi bir uyku...
Akşam yemeğini kaçırmış olmanın dezavantajıyla; gece açlıktan uyandım.Açlıktan uyanıyormuş demek ki insan..Çişinin gelmesi gibi acil giderilmesi gereken bir ihtiyaca dönüştüğünde; konforlu yataktan söküp atıyor insanı.

Nişanlımın gece 3-5 nöbetine saat 4 sularında katılım sağladım bende..Nöbet bitince tatlı uykuma geri döndüm.

Bu arada beni ısıran mahlukatın ne olduğu hala çözülebilmiş değil; yanıma kar kalan acısı da cabası..

Blogger anneler fenomen çocuklar; anne bloggerlar teşhirci mi? Neden kendime anne blogger diyorum?

Bir evin bir kızıyım. Annem ben henüz 1 yaşındayken geçirdiği yüz felci sonrasında hastalanıyor ve ömrünün sonuna kadar yardıma ihtiyaç duya...