Konuşmayı seviyorum; boş konuşmayı da.Şu sıralar mutsuzluğu tercih ediyorum.Özlem çekiyorum ve tam anlamıyla bundandır ki yalnız hissediyorum.
Kendime dair düşünceler içerisindeyim.Saçma sapan şeylere kafa yoruyorum.Ailemize yeni katılan kuzenimin bebeğinin doğum süslerine ve şekerlemelerine bakıp; benim bebeğimin doğum süsleri mavi mi olacak, pembe mi diye kafa yoruyorum.Kızım mı oğlum mu olacak diye değil yani.Mavi ya da pembe; hangisi diye..
Bir yandan da çeyiz alışverişimle ilgili şeyler kuruyorum,kurguluyorum.Uyumadan önce gözlerimi kapattığımda; siparişini verdiğim ürünleri; olmayan evimin, olmayan mutfağına diziyorum..Yarına dair hiçbir planım olmadan uyuyorum.Yaptığım şeyleri istemeden yapıyorum; en basiti otobüse biniyorum zira otobüse binmekten nefret ederim.Tabi bir de; tüm bunların sadece esas adamı çok özlediğim için olduğunu düşünüyorum, hem de sık sık.
Çok arkadaşı olan biri olmadım hiç; zaten insanları da pek sevdiğim söylenemez.Dışarıdan soğuk nevalenin tekiyim, entelektüel olmayan bir tabirle de perdelerimi kaldırdığımda kedi gibiyim.Arkadaşlarımla zaman geçiriyorum,ailemle zaman geçiriyorum; yetmiyor.Eksik bir şey var tamamlayamadığım ve tam 100 gün daha tamamlayamayacağım.Anlayacağınız; karşınızda kapı gibi duran ben, işte tam da burada sayılı günün çabuk geçmediğinin başlı başına ispatıyım.
Bu hafta çok çalıştım.Yarın Cuma değil mi? "Nihayet!" bile demeye üşeniyorum..Çok çalıştım ve dolayısıyla da çok kahve tükettim.Şayet masa başı çalışıyorsanız; çok kahve tüketme sorunsalı denen bir olgu vardır ki bu olgu dilinizden beyninize uzanan uzun metrajlı bir yolculuk gibi.Çalıyorsan; hatta masa başı çalışıyorsan; o kahveyi tüketeceksin..
Fazla samimi karalamalar bunlar; fazlasıyla benden.
Hatta benden ötesi...