17 Aralık 2015 Perşembe

Mevlana'dan 7 öğüt...

Şevkat ve merhamette güneş gibi ol, başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol, tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol, hoşgörülükte deniz gibi ol, ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol...

Şefkat ve merhamette güneş gibi olurken, Basmane'deki Suriye'lilere tav oluyorum.

Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi olurken; iş yerinde hiçbir muhabbetimin olmadığı, eşit mevkimiz gereğince bana " X Hanım" diye hitap etme zorunluluğu bulunduğundan olsa gerek sadece üstlerimizin yanınında doğru hitabı kullanabilme kapasitesine sahip dişi kişilik, kampüs ortamında "Naber bebişim, napıyon canikom, selams.." dediğinde cinlerim ifrite karışıyor, en ufak hatasını kolluyor, hatasını afişe eden mailimi yazarken de yöneticileri CC'ye koymaktan zevk alıyorum.

Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi olurken; lüks bir mekanda süslenmiş, püslenmiş akşam yemeğimi yiyorsam, kendimi fırında kahvaltı ettiğim zamandan çok daha havalı hissediyorum.

Hoşgörülükte deniz gibi olurken; toplu taşıma araçlarında eğer 2. koltuğa oturacaksam, çok yer kaplayacağından şişman, gereksiz muhabbet açabileceğinden yaşlı, kolları beni rahatsız edeceğinden kitap okuyan, telefonuyla oynayan, torba taşıyan ya da yine beni rahatsız edeceğinden bacaklarını ayırarak oturan herhangi birinin yanına oturmamak için saniyeler içinde "yanına oturulması gereken doğru insanı" seçiyorum. Aslında bir nevi insanları sınıflandırıyor sonra işime gelmeyenleri tefe koyuyorum.

Olduğum gibi görünüp göründüğüm gibi olurken; aslında sevmeyip de saymak mecburiyetinde olduğum bazı insanlara yapmacık davranmak zorunda kalıyorum. Sen ne kadar kendini beğenmişsin, ne kadar suratsız bir insansın veyahut senin benimle bir derdin mi var arkadaşım demek istediğim birine "Tamam X Hanım/Bey" deyip geçiştirmek zorunda kalıyorum. Şükrediyorum ki böyle insanlarla özel hayatımda hiç karşılaşmıyorum ya da zaten böyle haz etmeyeceğim insanları hayatıma almıyorum.

Kendimi sorgulamaya çalışıyorum, derken inceden inceye de kendime kızıyorum.

16 Aralık 2015 Çarşamba

Kıçından buhar buhar ter damlayan abimiz...

Bill Gates saniyede 230 dolar kazanıyorken; bilmem hiç dikkat ettiniz mi? Sokaklarda, toplu taşıma araçlarında, marketlerde, yürüyen merdivenlerde karşılaştığımız insanların yüzleri hiç gülmüyor. İnsanlar aradıklarını bulamadıklarında, boşa kürek çekmişcilik hissine kapıldıklarında ve her zaman olduğundan az biraz daha çaresiz hissettiklerinden olsa gerek yüzlerine koca bir mutsuzluk ifadesi pelesenk oluveriyor.

Ben de biliyorum, bu ışıklar yanmasına yanıyor da, kapıların arkasında kim bilir ne dertler var..

Aslında üç kuruş maaşa çalışan abimizin derdi, kendine biraz mutluluk satın alabilmek. Aylık konut, gıda, ulaşım, eğitim, sağlık nevi zorunlu masraflarından arta kalan para ile cebindeki telefonun bir tık üst modelini alarak ayı kapatabilirse ne mutlu ona! Bundandır ki aslında küçültülmüş, minyatür bir dünyada yaşıyor gibiyiz.

Öte yanda saniyede 230 dolar kazanan bir adam, beri yanda o adamın 2 saniyelik kazancına ulaşabilmek için 1 ay boyunca kıçından buhar buhar ter damlayan abimiz..

Bizler çenesinin altında haram yemekten bir çenesi daha oluşmuş, her zaman en kaymaklı parsayı toplayan kodomanların oturduğu kapitalist bir düzen masasının ayağı kırık ucuyuz en nihayetinde. Sorun bizde mi diye düşünüyorum bazen. 3 kuruş asgari ücrete 1 ay kiralıyor adam bizi, eşek nevi çalıştırıyor. Biz de azıcık aşım kaygısız başım mantalitesine kendimizi öylesine bir buhranla kaptırmışız ki, kısır döngü buradan başlıyor.. Hayat çarkının altında sıkışanlar, ezilenler, hatta birbiri ile itişip kakışanlar, daha iyisi için birbirinin omzuna basıp kendini kurtarmaya çalışanlar olmak zorunda kalıyoruz.

Dünya gerçekten bir öküzün boynuzlarında duruyor olsaydı, adalet terazisi daha mı doğruya tartardı dersiniz? Yok be..Soru bile değil bu, başlı başına bir sorun!

14 Aralık 2015 Pazartesi

Birlikte uyumak...

Gece defalarca üzerimi örttü, hatta başucumda duran ceketimi de omuzlarımın üzerine serdi, hayal meyal gördüm karanlıkta. Ben uyurken dahi beni koruyabilecek bir adam. Bana böylesine değer veren..

Olmaktan en mutlu olduğum yer onunla birlikte olabildiğim herhangi bir yer.. Tüm geceyi sarılıp uyuyarak geçirebildiğimiz.. 
Her zaman olduğundan daha huzurlu ve güvende hissedebilmek..Gece gözlerimi hafif araladığımda orada olduğunu bilmek, sıcaklığını hissetmek, sığınmak..

Pek çok kez beraber uyuduk elbet ama, bu Cumartesi gecesi böyle tatlı bir uykudaydım işte..
Evliliğimize 165 gün kaldı yani ortalama 23 Cumartesi daha onsuz uyuyacağım. Sonrasında yaşlı, kokoş, aksi bir ihtiyar olduğumda dahi her gün onunda uyumaya devam ediyor olacağım...




8 Aralık 2015 Salı

Alışmamış mabadda don durmaz!

Şu sıralar aklım çok karışık.. İnsanlara karşı dürüst davranamamak kadar büyük bir stres yokmuş meğer..Alışmamış mabadda don durmaz misali ben de bu politik olma "meselesi"ne bir türlü adapte olamadım maalesef...

Kendi içimde evirip çevirip kurduğum çok fazla şey var. Bir türlü ulu orta konuşamama mecburiyetim beni iyiden iyiye iş hayatında bunalıma sokmuş durumda.. .

Evlenip de hiç görmediğiniz bir şehirde yepyeni bir hayat kuracaksanız, iş hayatınız açısından da, çalıştığınız "marka" kurumdan ayrılma mecburiyetiniz var ve koltuğunuzu son ana kadar kollamanız gerekiyor ise vay halinize...

Nisan başında son kez ofisimden çıkasıya kadar ketum olmaya çalışıyorum amma velakin Şubat başı gibi IK'ya bildirmek durumundayım, aslında kanuni olarak 1 ay önceden resmileştirme yükümlülüğüm var ama etik olarak 2 ay öncesini doğru buluyorum..Şimdiden yöneticimle off the record olarak hali hazırda paylaşmış durumdayım nitekim Şubat başı dananın kuyruğu kökten kopacak.

Aslına bakarsanız, bir okul bitti, bir diğerine başladım, okullar bitti iş hayatına atıldım derken hayatı kıyısından köşesinden yakalamaya çalıştığımı fark ettim.

Yaz ortasında dahi ellerimin buz gibi olmasından ötürü bir kan tahlili için, boynumda masa başı hastalığı adı ile tabir edilecek disk düzleşmesi yüzünden bir fizik tedavi için vakit ayırmışçılığım olmadı maalesef.. Sanırım evlendikten sonra, Konya'ya yerleşip ev hanımı moduna geçtiğimde sağlığım için ayırabileceğim bolca zamanım olacak.

Esas adam geçtiğimiz günlerde, bebek ile ilgili planların tarihini erkene çekti:) Ben aslında 1 yıl sonra diye düşünmüştüm ama, benim yaşım 25, esas adam 31.. Benim için kendimi hazır hissedip hissetmememden önemlisi, esas adamın kendini hazır hissedip hissetmediği. Bence artık aile olmaya ve daha önemlisi baba olmaya gerçekten hazır..Sanırım çok da beklemenin anlamı olmayacak.. Mayıs'ta evlenip, güzel bir yaz geçirdikten sonra bebek düşüneceğiz..Sonradan aklıma geldi ki, minik sağlık tetkiklerim için vakit ayırırken, aynı zamanda bir kadın doğum uzmanı ile de görüşeceğim. Bilinçli bir hamilelik için -folik asit vs. hamile kalmadan önce planlamam gereken birtakım şeyler olduğunu tecrübeyle sabitleyen çevremden duymuştum...

Anlayacağınız 2016 bana yenilikler ile gelecek..
Evlilik, yeni bir şehirde hayat kurmak,bir bebek sahibi olmayı istemek...
Sanırım 2016 hoş gelecek...


4 Aralık 2015 Cuma

Kına gecesi için değişik fikirler... Kına hazırlıkları Part:2 Dilek Ağacı

Mayısın 28'inde evlenecek olan bendeniz, kına gecem için neler yapacağımı iyiden iyiye netleştirmeye başladım. 
Aklımda çok çok fazla şey var kına gecesi ile ilgili, tam da bu sebeple sanki küçük bir kitapçık hazırlar gibi tek başlıkta yazmaktansa bir yazı dizisi haline getirmeye karar verdim.

Kına gecemde bir dilek ağacım olsun istiyorum. Ailemizin en yakın bayan üyelerinin katılacağı ortalama 25 kişilik bir organizasyon yapacağım. Kınanın evde olacak olması beni çok fazla heyecanlandırıyor. Tüm detayları ile kendim düşünüp, bütün her şeyi kendim planlıyorum şimdiden. Sonuçta bu benim kına gecem ve benim partim olacak... Sonra mutlaka diğer fikirlerimi de paylaşacağım elbet, ama günün konusu olan bu planlarımdan biri de bir dilek ağacımın olması...
Maalesef dilek ağaçları öyle gidip hazır olarak "kına gecem için dilek ağacı almak istiyorum" deyip temin edebileceğimiz bir şey değil. Yabancı siteler çoğunlukta olmak üzere dandik ferforje kalıplar bulabilirsiniz ama o kadar dandik ve göze batan bir hali var ki eminim tercih etmezsiniz:)

Bir çok siteyi, organizasyon firmasını, event house firmalarını hatta şamdancıları bile araştırdım. Özetle tek çareniz kendi dilek ağacınızı kendiniz yapmak. Hem çaresizlikten, hem de dünyanın öteki ucundan, şansınız yaver giderse İstanbul'dan getireceğiniz tel tel dökülen bir ferforjedense gerçek ağaç dallarından bir dilek ağacı yapmak en güzeli.

Beğendiğim birkaç örneği sizler için ekledim. Örneğin 1.resimdeki gibi şamdan gibi mi tasarlanmalı, yoksa 2.resimdeki gibi vazolu mu? Ağaç dalları beyaz sprey boya ile mi boyanmalı yoksa doğal rengi ile mi bırakılmalı? dallara dekoratif çiçekler yada kurdeleler eklenmeli mi yoksa sadece dilek kartlarınla sade mi kalmalı gibi gibi soruları kafamda henüz netleştiremediğim bir kaç alternatif yapımı olabilir. Nisan ayında işten ayrıldıktan sonra bu ve benzeri hazırlıklarımı hızlandıracağım ve sizlere hazırlayacağım dilek ağacımın görsellerini paylaşmak için fırsat bulabileceğim zannediyorum...Kına dilek ağacım için şimdiden kolejimizin bahçıvanı abimize bir dilek ağacı hazırlayacağımı ve ona göre bir şeyler bulmam için yardımını istediğimi söyledim, kendisi bana mutlaka bulacaktır diye tahmin ediyorum:)

Umarım benim gibi benzer telaşlar ve hazırlıklar içinde olan herkesin işi rast gider...
Sevgiler...

25 Kasım 2015 Çarşamba

Bir nevi evlilik telaşı üzerine..

Bugün pek saygıdeğer, pek sevgili yöneticim ile konuştum. Asistanlığını yapmakta olduğum N. Hanım, İzmir'in en köklü kurumlarından birinin yöneticilerindendir. Kendisine tüm samimiyetimle ve detayları ile paylaşarak durumu anlattım, Mart ayımın son ayım olacağını Nisan'da ayrılacağımı da söyledim vesile ile. Gözlerin dolu dolu olduğu, son derece duygusal bir konuşma oldu. Bu kadar duygulanacağımı, dahası kendisinin de bu kadar duygulanacağını tahmin edememiştim..

Ayrılıklar beni her zaman üzmüştür, nitekim harikalar diyarına da gitseniz her bavulun içinde biraz hüzün vardır...

Tembelliğimden olsa gerek biraz bayatlamış ama güzel haberlerim var sizlere de. Esas adamın Ankara'daki iş macerası "beklediğim üzere" hüsranla sonuçlanınca, Konya-Meram'da tırnak içinde büyük bir projede şantiye mimarı olarak işe başladı,  benim evlilik olaylarım ise her zaman olduğundan daha komplike bir hal almaya başladı.

Kına tarihimi Mayıs 14, 2016 Cumartesi olarak düşünüyorum ve evimde 25 kişilik bir parti havasında yapmak istiyorum. Evimiz Konya'da olacağından, kınayı yaptıktan sonra bir gün dinlenip Pazartesi çeyiz sermek üzere yola çıkarız. Çeyiz çıkarmaya da o kadar çok özeniyorum ki, davullu zurnalı gelinip alınsın, kızlar kapıyı açmayıp sandığa otursun, hurçlarımı nazar boncuklarıyla süsleyeyim, kolilerime kurdelalar bağlayayım istiyorum.. Özeniyor insan her şeyine...

Bu arada düğün salonum belirlediğim tarih olan 28 Mayıs 2016 Cumartesi'ye tutuldu. 400 kişilik yemekli içkili olacak.Aslına bakarsanız, ne yalan söyleyeyim yemekli - içkili düğün olsa da olur olmasa da olurdu benim için, hiç farketmezdi yani. Nitekim; Ankarada Velo Wedding  ile anlaşıldı.Yemekli menü olarak alınmış, içkiyi kayınbabam dışarıdan alacak servisi orası yapacakmış. Sağolsunlar pek ilgilendiler, gittiler geldiler, görüştüler, tuttular. Ocak'ta nişanlımla belediyeden 28 Mayıs'a nikah tarihimizi almak üzere Ankara'da buluşacağız:) O Konya'da ben İzmir'de derken, düğün Ankara'da olacak diye Ankara'da başvuru yapacağız. Allah her şeyi içimize sindirsin inşallah.. Her şeyimiz çok güzel oldu bu zamana kadar; kınamız,çeyiz sermemiz,düğünümüz,balayımız,evimiz, bebişlerimiz de çok güzel olucak inşallah...

İzmir'de yaşıyor, Ankara'da düğün yapıyor, Antalya'ya balayına gidiyor ve Konya'ya yerleşiyorsan en başta söylediğim gibi durumlar komplike bir hal alıyor.. Nişanlımla, belediyeden nikah tarihi almaya gittiğimizde salona da uğrayalım diye düşündük. Ben elimde bir usb ile giriş şarkısından tutun da aklımdaki fikirlere kadar her şeyi paylaşacağım ve organizasyonunu rica edeceğim. Düğünün detayları ve aklımdaki fikirler ile ilgili muhtemelen Ocak'ta bir yazı hazırlarım sizler için de, o zamana kadar kafamdaki birçok şey netleşmiş ve olur...
Ortaya karışık bir şeyler işte. Bir nevi evlilik telaşı...

23 Ekim 2015 Cuma

Bir dizi tavsiyesi; Narkos

İçimde dolup taşan tüm melonkoliye ve Franz Kafka'nın kitaplarından fırlamışcasına hayatımdaki "değişim"lere rağmen blog sirkülerimde daha umut dolu yazılar yazmanın zamanı gelmiştir.

Sabah kahveleri insana ayrı bir mutluluk veriyor mesela, yanında bir parça çikolata da var ise; sanırım mutlu olmayı öğrenmek için hayatta birçok sudan sebebimiz var. Eğer öğrenemezsek zaten mutsuzuz. Efendime söyleyeyim; nişanlımın askerliği, dedemin kaybı, işsizlikler, babamın kalp krizi geçirmesi, ayrılıklar özlemler derken bir de baktım ki aslında mutlu olmayı öğrenmek mesele. 

Yeni bir diziye başladım "Narkos". 1975'lerde Amerikada'ki tüm uyuşturucu trafiğinin %80'ini ele geçirmiş, 80'de ise dev bir uyuşturucu kartelinin başında olan, her yıl elindeki parayı paketlemek için 2500$ değerinde paket lastiği alan bir adam Pablo Escobar'ın serüverinini anlatan olağanüstü bir yapım.
Az az tüketmeye çalışıyorum diziyi ki hemen ilk sezonunu bitirmiş olmayayım... Velhasıl kelam sizlere de şiddetle tavsiye edebileceğim bir dizi.

Havalar serinliyor gibi biraz değil mi? İzmir'de sel felaketi dediler, memleketim yine yağmadı; Demem o ki İzmir'in havasına da kızına da güven olmaz ;)

Çok sevgilerimle,

Blogger anneler fenomen çocuklar; anne bloggerlar teşhirci mi? Neden kendime anne blogger diyorum?

Bir evin bir kızıyım. Annem ben henüz 1 yaşındayken geçirdiği yüz felci sonrasında hastalanıyor ve ömrünün sonuna kadar yardıma ihtiyaç duya...