4 Temmuz 2014 Cuma

Devre Arası!

Erkek kuaförlerinde hal BAHATTİN iken; bayan kuaförlerinin de kendine has -ters köşe- mizaçları yok mudur; vardır elbet..Kimse kuaför değiştirdiğinde; turşu suyunun dibine vurmuş surat ekşimesiyle "Hımmm, daha önce bu saçı kim kesmişti?" diye sormamış bir kuaförle karşılaştığını iddia edemez bana, aksini ispatlayamaz.Zira benim "tecrübeyle sabit olanlar'ımdan" biridir bu da..NATO KAFA, NATO MERMER!

Anlayacağınız; malum nişanlımın yarın itibariyle İzmir'e gelişi için yaptığım hazırlık sürecinde (ki bitmek bilmeyen bir hazırlık olduğundan bunu süreç olarak adlandırmakta israr ediyorum) kendimi yine kuaförde buldum.Sarı saçı seviyorum; üniversiteye başlayacağım yazdan itibaren ki bu sürenin de son 5 seneye tekabül ettiğini belirtmekte fayda var, saçlarımı sarı kullanıyorum ve dahi vazgeçemiyorum.

Her neyse; şimdi konu bu değil.Nişan öncesi saçlarımı tebdili mekanda ferahlık vardır zihniyetiyle başka bir kuaföre röfle yaptırdım, - maz olaydım! Yaptır-maz olaydım.Memnun kalmadım.Nişanı gayet güzel atlattık; ama bir ay kadar sonra saçlarımda kızılımsı morumtırak bir sarı belirdi.Artık nasıl bir renk olduğunu anlatmamın mümkün olmadığını "kızılımsı morumtırak sarı" dememden tahmin edeceğinizden emin olmakla beraber; dün yine soluğu kendi kuaförümde aldım.En iyi yol bildiğin yol felsefesini gütmekten geri kalmamam gerektiğini bir kez daha tecrübeyle sabitledim!

Tabi kuaförümün ters köse mizacından da nasibimi aldım.Suratında turşu suyu ekşitmesiyle; "Vallahi anca bak 2 kerede toparladık!" sitemleri eşliğinde saçımı kusursuz bulduğum rengine tam anlamıyla kavuşturarak ayrıldım oradan.

Tabi bu yaptıklarım TRAJİK BEKLEYİŞ diye nitelendirdiğim; şu geçmek bilmeyen birkaç gün içerisinde yapmam gereken hazırlıkların bir kısmı.Neyse ki son 1 aydır sizlere de söylediğim gibi bir göz kalemi,bir ruj'dan ibaret olmayacağım, hemde bir haftalığına! Çünkü yarın büyük gün ve nişanlım geliyor!

Kutlamamız gereken; 2 Temmuz tarihli hatta son kullanma tarihi geçmiş bir doğum günümüz var:) Sanırım ilk iş oradan başlamak.Aslında ben onun hediyesini daha önceden almış olarak; üstüme düşeni yaptığım kanaatindeyim:)

Şimdi sıra işin devir teslim kısmında; umarım beğenir:) Aksi halde camdan atlamamam için beni tutacak herhangi bir nedenimin olması çok güç:)

Kıssadan hisse; beni bekleyen mutlu hemde musmutlu bir haftam var.Tabi bir de Sevgili Mien'den tarafıma paslanmış olan "Hatıralar MİM'i". Aslında eften püften bir şeylerle çıkabilirim işin içinden ama bu MİM'i şöyle özene bezene hazırlamak için sıkı bir zamana ihtiyacım var öncelikle.

Kaç kere tekrar ettiğimi bilmeden söylüyorum ki; önümüzdeki hafta yoğun geçeceğinden blogumda bir -yok'luk söz konusu olabilir.Yine de hep söylediğim gibi; dolu dolu geçen bir zamanın anlatılasıları çok olur.Böylelikle ben de aradaki açığı kapatabilirim; ne dersiniz?

P.S: Gün içerisinde Bumarang reklam teklifi aldığıma dair minik bir anekdot yayınladım.Dolu yada boş hiç farketmeksizin bir fikri, önerisi, ıdısı - vıdısı olan varsa yorumlarınız şiddetle beklenmekte; bilginize...

Nitekim; tüm bu anlattıklarımdan sebep ben galiba bu "devre arasında" sizi biraz özleyeceğim... :( Çok da değil ama; biraz!

Marilyn Monroe maskemin altında bir gözüm üzerinizde olmak kaydı şartıyla; 

Sevgi,merhamet ve hoşgörü ile kalın.
İyisi mi HOŞÇAKALIN!


Ne yapmalıyım?

Bumerang'dan bir reklam teklifi aldım; ne halt etmem gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yok.

Fikri zihni hür insan; bir fikir baloncuğu patlat ne olursun!

Kafamda deli sorular; "Ne yapmalıyım?"

2 Temmuz 2014 Çarşamba

Anlatılası'larım Var...

Yalnız mısınız? Aşk acısı mı çekiyorsunuz? Artık hayatınızda birisi olsun mu istiyorsunuz? Bu -tek kişilik- sizi öldürmek üzere ya da sevdiceğiniz çok mu uzaklarda? SEFİLLER! Hihahaha.. (kötü kadın gülümsemesi)

Çünkü benim nişanlımın bir ayağı yolda ama merak etmeyin tüm hava civam 5 Temmuz itibariyle başlayacak ve 11 Temmuz'da sona erecek..Sonra mı? SEFİLLER..

Bir hafta sayılabilecek; dolu dizgin günler beni beklemekte.Önce halletmemiz gereken bir KPSS sınavı var tabi.Bu yüzdendir ki; birkaç gün Ankara'da kaldıktan ve sınavına girdikten sonra Cumartesi akşamüstü 5'te onu havalimanından karşılayacağım.İlk göreceğim anı hayal bile edemiyorum; vaka çok özledim.

Bolca dert yanarak geçirdiğim bu asker bekleme döneminde 2 ayı geride bıraktım.

"Esas adam" balık sever.Ben de ona mükellef bir balık sofrası kurmayı düşünüyorum.İlk günümüzün akşamı menüde çorba,çipura,karides şeklinde bir menü belirledim ve elbette balık sofralarının vazgeçilmezi olan mezeler ve salataları da ihmal etmeyeceğim.Esas adam balık sever de; esas kız yapmaz mı!

Tabi bu bekleyişim devam ederken; kendi heyecanımda boğulmak üzereyim.3 yılı aşkın süredir beraberiz; arkadaş, dost, sevgili ve nişanlıyız.Benim şimdiki heyecanım ise ilk zamanların temposuyla kısasa kısas..Sanırım bu ilişkimizdeki en büyük şans.Eksilmediğimiz gibi; çoğalıyoruz da! Çoğalmak demişken; şu falcının ikiz çocuğum olacağına dair atıp tutmalarına acayip kafayı takmış durumdayım; baya ikiz çocuk annesi oldum şimdiden! Çoğalmak derken konu yine "bebek sevgime" bağlandı ya, hadi neyse...

Doğmamış çocuğa don biçmek adettendir bizde!

Ortaya karışıklardan biri oldu sanırım bu post.Anlatılası'larım var dedim ben size; anlatılması gerekenlerim değil! Sonuç itibariyle anlatmasam da olurdu.Kafamda dönüp duran tilkilerin kuyruğu birbirine değdiği an yazıyorum sadece; değdi ve yazdım, kısa ve net.

P.S: Yazar gergin tavırlarından dolayı özürlerini bir borç bilir,zira beklemek gitgide zorlaşmıştır.

Sevgi ve içtenliğimle....

1 Temmuz 2014 Salı

Yine Yeni Yeniden

Ay durun yine geç kaldım!

İhmalkarlığıma maruz kalmış beni beklemekte olan bir MİM ve anlatılması gerekenlerim var! Hangisinden başlayayım diye düşünmekten kendimi alıkoyamazken; bir fikir baloncuğu patlattım ve dedim ki; iyisi mi ayrı ayrı iki post'ta yayınlayayım ki hedefler 12'den vurulmuş olsun! Böylelikle; geç kaldığımı dile getirmesi yüzümü kızartan bir MİM'imle başlamak istedim.
Namı değer; Grilady ki tırnak içinde "kendisi blog alemine yeni adım atmış,sevilesi,desteklenesi,ıdısı bıdısı vıcısı gıdısı falan feşmekan bloglardan" biri olmak kaydı şartıyla sağ olsun beni MİM'lemiş.

Bu arada bu zamana kadar ne kadar çok MİM geldi böyle değil mi?Seviniyorum vallahi; hatta bir MİM pages düzenlemeyi dahi düşündüm; ama sonra vazgeçtim.Hoş; zaten vazgeçtiğim bir şeyi burada neden ilan ettim ona da anlam verebilmiş değilim.

Kendimden bahsetmeden MİM yazamayacak mıyım ben? Cık!

Başım fena halde dertte zira kafamı kaldıramıyorum çünkü beynime giden kan "beynime kan gidip gitmediği tartışmaya açık olmak kaydı şartıyla" sıcaktan kaynıyor sanki.

Buna da bir alternatif çözüm buldum; kendimi sık sık 3-S kuralı ile birlikte Maldivler'de hayal ediyorum; sea, sand, sunshine! Tabi Maldivler'e gitmeyi düşlerken; kalkıp elime yüzüme su çırpmaya bile üşeniyorum...

Derken gelelim MİM'e;

1-)  Blog yazmak sana neler kazandırdı ?
Ben bloguma ne kazandırdım sorusuna vereceğim cevapla aynı mı olurdu acaba diye düşündüren soru..Binlerce kez söylediğim gibi; "Peki nedir Bir Delinin Pembe Defteri?" diye kendime sorduğumda verdiğim cevap.Günlük tutma çabalarımın sanal alemdeki yansıması.Kendime kattığım katma değer; hunharca yazdığım kendimin patronu olduğum sanal Nirvanam:) Sanırım en büyük kazancım; yine kendimim! Narsist falan değilim merak etmeyin:) Benim oyunum, benim kurallarım sadece...

2-) Ne tür kitaplar ve filmlerden  hoşlanırsın ?
Kişisel gelişim kitapları ve romanları severim.Okur muyum; hayır. Okur muydum; evet.

3-) Tekrar tekrar okuduğun bir kitabın var mı ?
Dostoyevski - Suç ve Ceza. Aslında tekrar tekrar okumak da denilemez de; zaten mevzu bahis işlem mission complete statüsüne konulmuştur.Vakti zamanında tekrar tekrar okunmuştur...

4-) Seni tanımlayan en iyi 5 kelime ?
Merhametli, güvenilir, iyi niyetli, geveze, aşık.

5-) Okumaktan en çok keyif aldığın blog içeriği hangisidir ? Kişisel - Moda - Yemek - Teknoloji ?
Kişisel yazan bir blogger olduğuma göre en çok okumaktan keyif aldığım blog türünün de kişisel bloglar olması pek kanıksanamaz diye düşünüyorum.Öte yandan, kitap okumaktan pek hoşlanmama rağmen nedendir bilinmez kitap bloglarını takip etmeyi seviyorum.

Sevgili Grilady'e bir kez daha teşekkür etme ve "aramıza hoşgeldin" deme bahanesi bularak; pek değerli isim benzerim; 1deliningünlükleri'ne MİM'i paslıyorum.

Sevgi, aşk, merhamet ve tebessümle kalın.

27 Haziran 2014 Cuma

BOL TİLKİLİ GÜNLER

Paylaştığım ilk yazıya baktım bugün. "En doğru başlangıç 'ben'im. Kendim. 91 yılının Eylül ayında bir sonbahar gününün tüm karamsarlığını üzerime pelesenk edip, ailemin Pazar tatilini İzmir Fuarı'na giderek değerlendirmek istemesine tepki olarak doğdum." diyerek başlamıştım yazmaya...

23 yaşımın son demlerinde; 24'ümün kapısında duruyorum.Klişelerden bir esintiyle; zaman ne kadar çabuk geçiyor diye düşünüyorum kendi kendime.

Kendimi tanıyorum; kim olduğumu, ne olduğumu dahası ne olmak istediğimi biliyor ve geleceğimi daha çok kestirebiliyorum artık..Bak tekrar düşündüm şimdi; "Zaman ne kadar çabuk geçiyor..!"

Kafamda bin tane tilki var yine; çok dolaşıyor, çok konuşuyorlar ve her zamanki gibi hiçbirinin de kuyruğu birbirine değmiyor.

Bir şeyler karalamak istedim dün; vazgeçtim.

Kararsızım her konuda.En basitinden karnım guruldasa; dolabın kapağını açıp on dakika bakıyorum; onu mu yesem bunu mu yesem...Yemiyorum sonra; bikini sezonu açıldı, formunu koru diyor tilkinin biri.Çabuk kulak asıyorum bende.Gören de sanır ki deniz-kum-güneş üçlüsüyle geçiyor yaz tatili.Neyse Allah'tan birileri klimayı icat etmiş de biz de sebepleniyoruz.

Al işte nereden nereye bağladım yine konuları.Aynı anda birçok şeyi birden düşünüyorum.Dolayısıyla birçok şeyi birden yazıyorum.Giriş, gelişme ve sonuçsuz bir dönem oldu bu asker bekleme işi.

Bu 6 ay sürecek bekleyiş sırasında hayatımı "pause" düğmesine basıp bir köşeye yerleştirmiş, hatta başucuma koyduğum zamanı daha hızlı akması için böylesine kuvvetli itelerken; hep söylediğim gibi yapmakta olduğum bir diğer şey ise -beklemeye devam etmek...

Bir diğer tilki konuşuyor bak yine kafamda.Bu bekleyiş daralttı beni...Şayet "ZAMAN ÖYLE ÇABUK FALAN GEÇMİYOR!

25 Haziran 2014 Çarşamba

Yardımınıza İhtiyacım Var!

"O Çocuk" geliyor...

Güzel bir haberle başladım güne.Çarşamba en sevdiğim gün mü olsa ne? Neyse; şimdi gevezeliğin sırası değil.Size topuklarım popoma değe değe haberi vermeye geldim."O çocuk" yani sevgili nişanlım; KPSS sınavına girmek için askeriyeden iznini alıyor; ve bu doğum gününü beraber kutlayamayacak olsak da; bizi beraber geçireceğimiz güzel günler beklemeye başlıyor.

Tam bir hafta sonra tarih 2 Temmuz'u gösterecek ve benim tez elden marjinal fikirlere ihtiyacım var zira; sevgili nişanlıcağızımın doğum günü için bir şeyler yapmam lazım.Sıradan bir şey olmasını istemiyorum.Sürpriz yapma imkanımın da olmayışından olsa gerek; en azından hediyem sürpriz içersin istiyorum.

Asker adama ne alınır ki? Bir tshirt alsan giyebilecek, saat alsan takabilecek sanki...O yüzden benim sevimli hatıralar bırakacak zeka parıltılı hediye fikirlerine ihtiyacım olsa da; allem ettim kallem ettim; hediyemi hatta ve hatta tabiri caizse minik hediyeciklerimi nasıl takdim edeceğim konusunda güzel bir fikir edindim:) Böylelikle hediyelerini açarken pek bir eğleneceğimizi düşünüyorum.Aslında kullanabileceği şık bir hediye alıp; romantik bir akşam yemeği yemek imkanımız olsaydı, böyle bir sıkıntım olmayacaktı.Bildiğiniz gibi kendisi askerde ve biz bir özel günümüzü daha ayrı geçirmek zorundayız hatta belirtmem de fayda var ki; bu inanılmaz derecede katlanılmaz bir durum...Neyse ki en başında müjdelediğim üzere; doğum gününden birkaç gün sonra yanımda olacak:)

Lafı çok da dallandırıp budaklandırmaya gerek görmüyorum; uzun lafın kısası doğum gününde beraber olma ihtimalimiz olmadığından; parlak fikir baloncukları arayışı içerisindeyim.Hediyemi nasıl vereceğim konusunda; aklıma yatan bir baloncuğum var; vaka tek sıkıntı mini mini hediyeciklere ihtiyaç duyuyor olmam.

Asker olduğu için blogumu takip edebildiğini sanmıyorum ama yine de eşeğimi sağlam kazığa bağlamayı ihmal etmek istemiyorum.Bu yüzden de hediyelerimi nasıl verdiğimi sizlerle sonrasında paylaşıcam:)

Şimdi asıl problem şu; küçük boyutlarda "bir tanesi as hediye" olmak kaydı şartıyla; miniş miniş hediyeciklere ve dolayısıyla sizden gelecek fikir baloncuklarına ihtiyacım var.Post'un altına yorum olarak bırakabilirsiniz ama ben yorumlarınızı yani fikir baloncuklarınızı hediyemi verdikten sonra yayınlayabilirim.Anlayacağınız; devir teslim törenine kadar "minik minik hediyecikler ve fikir baloncuklarımız" aramızda -sır olarak kalmalı ;)

Ya benim yardımınıza ihtiyacım var...

24 Haziran 2014 Salı

Blog yazmak bir hayal kırıklığı mı? Bölüm:1

Beni bilirsiniz; genelde bu tarz konulara değinmem.Dünyanın en salak 10 adamı listesi, pilav pişirmenin püf noktaları tarzında yazılara rastlamanızın mümkün olmadığı;  bolca kendinden dem vuran ve her zaman üstüne basa basa söylediğim gibi "incir çekirdeğinin hacmini doldurmak"tan öte gayesi olmayan bir internet günlüğünden ibaretim.

Her ne kadar kendime ve "kendim için" yazsam da; durağan,olduğu yerde sayan,ilk gününden bu yana bir tık öteye varamamış bir blog olmamak için yazılarımı, ifade etmeye çalıştıklarımı hatta ve hatta ifade etmek isteyip de edemediklerimi dahi güncel tutmaya çalışıyorum.

İyi bir blog sahibi olmanın altın kuralları başlıkları altında zaptirik zupturik blog yazılarını bol keseden okumuş biri olarak; size tavsiyem; aslında tavsiyelere ihtiyacınız olmadığı.Bir çok blog; bir çok bay-bayan kendini bilmiş zira fikri-zihni hür zihniyet, size "nasıl iyi bir blogger olunur" postları altında ahkam keser.Lakin belirtmemde fayda var ki benim gözümde; çaktırmadan ayak parmak arasını kaşıyan,kırmızı ışıkta sümüğüyle minik topaçlar yapanlardan herhangi bir farkları yok kendilerinin.Sürç-i lisan etti isek affola...

Blog'da 1 yılıma sayılı günler kala; blog yazarlığı hakkında bazı şeyleri sorgular, kendi durumumu gözden geçirir oldum."Blog yazmak hayal kırıklığı mı?" diye mesela...

Aslında başlarda tam bir hayal kırıklığı.Zannederim ki bugün işte tam da bu yüzden; bir çok blog bir heves açılmış fakat bir kaç ay sonra internet çöplüğünde kendine en babasından yer edinmiş.Benim tabirimle: Taçsız Kral Sendromu yaşamış; yani kayda değer başlangıçlar yapmış ama kimsenin keşfetmediği, keşfetse dahi sallamadığı bloglar olmuş bunlar.

Bir blog için en kritik zaman; ilk birkaç aydır.Hele de benim gibi facebook,twitter,instagram gibi sosyal ağlarda izine tozuna rastlanmayacak biri iseniz; sesinizi duyurmak çok daha zor, çok daha yıldırıcıdır ve mevzu bahis bu birkaç ay amiyane tabirle "zehir zemberek" geçer...

Tüm bunları düşünerek sorguladım blog yazmanın hayal kırıklığı olup olmadığını.Sanırım beni bu sorgulamaya iten şey; biraz da blogumun 1 yaşına girmesine az bir zaman kalmış olması...

Düşündüm de; bahsettiğim "zehir zemberek" zamanı atlatmış olmasaydım, bugün internet çöplüğünde yerimi almış olabilirdim ben de..Ben de Taçsız Kral'lardan biri olarak ilan edilebilirdim bir blogger tarafından..

O yüzden iyi bir blogger olmanın 10 altın kuralı falan yoktur.Takılmayın bunlara!Asıl kural; vazgeçmemektir.Sesini duyan var ya da yok; en başta "Ben bu blogu yazarım arkadaş, hem de en babasından!" mantalitesi var seni cesaretlendirecek olan...Benim en büyük cesaretim de bu olmadı mı zaten...Birileri gelip beni okuyor zamanla ve takip ediliyorum; her ne kadar umduğumdan daha çok zaman alsa da:) Sonuçta memelerini çekip instagramda binlerce takipçi elde etmek gibi bir şey değil blog yazarlığı; her şeyden öte bir yazma kabiliyeti ister ki ben bunun hep bir yetenek olduğuna inanırım, sonrasındaysa özgünlük,emek ve zaman...

Nitekim işte o zaman geçtikçe de çocuğunuz gibi oluveriyor blogunuz; elinizde büyüyor kereta!

P.S: Bu gece ilk nöbetimizi tutuyoruz askerlikte.Canım nişanlıcığım; 1-3 nöbeti tutacak bu gece; ilk nöbet olmasından mı yoksa asla buna alışamayacak mıyım bilmiyorum ama; şimdiden bu gece 1-3 nöbetine bizatihi iştirak edeceğim kesin...

Unutmayın; "zehir zemberek" zamanlar gelir; ve geçer...


Blogger anneler fenomen çocuklar; anne bloggerlar teşhirci mi? Neden kendime anne blogger diyorum?

Bir evin bir kızıyım. Annem ben henüz 1 yaşındayken geçirdiği yüz felci sonrasında hastalanıyor ve ömrünün sonuna kadar yardıma ihtiyaç duya...