16 Mayıs 2011, omzumun üstünde duran civciv sarısı saçlarım var; kırmızı bir elbise giymiş,saçlarımı bukleli yapmışım.Uzaktan Marilyn Monreo, yakından ise sadece ben...50 kiloyum o zaman; cılız duruyorum hani böyle daha çocuksu ama yine mabad yerinde:) Üniversitemin bahar şenliğine gidebilmek için; evden kavga kıyamet, feryat figan izin koparmaya çalışıyorum.Tüm çabam devam ederken çareyi babamı aramakta buluyorum nitekim kıyamıyor "bir evin bir kızına". Sonuç itibariyle o da çareyi izin vermekte buluyor ta ki Cindirella kül kedisine dönüşesiye yani konser bitesiye kadar...Çıkışta gece 12'de bal kabağına dönüşecek arabasıyla beni almaya geleceğini de iki lafın arasına kıstırıyor babam.
Siyah topuklu ayakkabılarımı giyiyorum, siyah bir şal uyduruyorum hemen üzerime; hem İzmir'de havaya güven olmaz diyerek, hem de ayakkabılarımla takım olsun diye.Siyah küpelerimi takıyorum, bir şey unuttum mu diye kırmızı el çantamı kontrol ediyor, alelacele rujumu tazeleyip; baba sıfatı fikrini değiştirmeden üniversiteye yollanıyorum...
Sevgi'yle kapıda buluşuyoruz, kalabalıktan birbirimizi bulmamız haliyle zaman alıyor.Konser alanında tatlı bir telaşla kendimize güzel bir yer edinmeye kolları sıvıyoruz.Seviyorum MFÖ'yü ne yapayım...Önlere doğru yürümek imkansızlaştığı anda duruyoruz, yerimiz fena değil derken konser başlıyor.Ben bazı bazı parmak uçlarımda yükselerek sahneyi görmeye çalışsam da yine de halimden memnunum.Sevgi'yle hem konseri izliyor, hem şarkılara eşlik ediyor hem de birbirimize bakarak dans ediyoruz.
Sonrasında; dans ederken herhalde bir ara arkaya doğru bakmış olucam ki bir delikanlıyla göz göze geliyorum, birkaç saniyeliğine...O anı yaşıyorum sadece, o "birkaç saniyenin" bugün benim için "bir ömür" anlamına geleceğini bilmeden...Kafamı önüme çeviriyorum, içimde sanki çocuğumu terk etmişim kadar acı bir his, arkada bırakamam ki şimdi onu...Garip bir şey oldu çünkü, ne vardı gözlerinde? Hüzünlü müydü acaba ya da derdini tasasını bir kapının ardına kitlemiş gelmiş olabilir mi? Kim bilir; belki de bir yerlerde sevgilisi var şuan...Arka arkaya milyonlarca ihtimalin üzerinde duruyorum, bir kaç kez daha bakıyorum.Her baktığımda gözü gözü gözümde, o kadar masum o kadar temiz görünümlü ki... Bir karar alıyorum o an; Sevgi'yi dürtüyorum : "Hemen arkamızda beyaz tenli,uzun boylu,kumral çocuğa bak; gör işte evleniceğim adamı" diyorum.Sevgi işin cılkını çıkartıyor; kafasını sağa sola döndürüp, gözlerini belerte belerte bakıyor ama bir türlü göremiyor.O göremedikçe ben komik halimizi düşünüp, tedirgin oluyorum.Sevgi bir türlü görememiş olsa da biz "o çoçukla" konsere beraber gelmiş gibi şarkıları beraber söylüyor sık sık birbirimize bakıyoruz.Derken; konserin sonlarına doğru Sevgi'nin de benim de çişimiz geliyor :) Eğer arkamdan gelmezse hayırlısı değilmiş diyorum kendi kendime.Kalabalığın arasından sıyrılmaya çalışırken arkamdan sağ kolumu tutuyor "o çocuk".
-"Merhaba, tanışabilir miyiz?"
Cevabım gecikmiyor, -"Evet, tanışabiliriz ama biz şimdi tuvalete gidicez, ordan da su almaya."
-"Tamam, biz de gelelim o zaman sizinle.",
Derken; arkadan zübük tipli bir arkadaşı çıkageliyor, tuvalete vardığımızda içeri girip kısık sesle bağırmaya başlıyoruz Sevgi'yle.Kısık sesle sevinmek, duymasın diye :) Çişim falan geri kaçıyor, makyaj tazeleyip çıkıyorum, su almak için kafeye gidiyoruz.
Bir kedi gördüm sanki?
Hemde zavallıcık; koltuğun altına pusmuş, kafe personeli o ufak beyniyle sopayla korkutarak kaçırmaya çalışıyor.An itibariyle hayvan severliğim bir kez daha kabarıyor böylelikle...Ama "o çocuk", şimdi adım gibi eminim ki kediye değil, bana kıyamadığından pisiyi kurtararak hayatımın erkeği olmaya ilk adımını atıyor...
İŞTE "O ÇOCUK" SENSİN!
Tam 3 yıl önce 16 Mayıs...İşte böyle başlıyor herşey, bugünse seven ve sevilen'im ben...
23 yaşında nişanlı genç bir bayanım artık...
Dün gibi hatırlıyorum her saniyesini, aslında seninle geçirdiğim 3 yılın her saniyesi şimdi,şuan kadar yakın bana, şuan kadar yaşanılabilir hafızamda...
Bu yıl dönümümüzü ayrı geçirdik; diğer nice sevgili, nişanlı ve eşler gibi asker bekliyorum bende.Askerlik zor mu bilemem ama beklemesi çok zormuş.
Sana yazdığım mektup ve kargo eline ulaşır umarım.İçim bir garip oldu sanki hüzünlendim biraz.Sayılı gün çabuk geçmiyor şayet...
En kıymetlim; seni çok seviyorum... Sadece yıl dönümümüz değil; kocaman bir ömrümüz şimdiden kutlu olsun...