Beni bilirsiniz; genelde bu tarz konulara değinmem.Dünyanın en salak 10 adamı listesi, pilav pişirmenin püf noktaları tarzında yazılara rastlamanızın mümkün olmadığı; bolca kendinden dem vuran ve her zaman üstüne basa basa söylediğim gibi "incir çekirdeğinin hacmini doldurmak"tan öte gayesi olmayan bir internet günlüğünden ibaretim.
Her ne kadar kendime ve "kendim için" yazsam da; durağan,olduğu yerde sayan,ilk gününden bu yana bir tık öteye varamamış bir blog olmamak için yazılarımı, ifade etmeye çalıştıklarımı hatta ve hatta ifade etmek isteyip de edemediklerimi dahi güncel tutmaya çalışıyorum.
İyi bir blog sahibi olmanın altın kuralları başlıkları altında zaptirik zupturik blog yazılarını bol keseden okumuş biri olarak; size tavsiyem; aslında tavsiyelere ihtiyacınız olmadığı.Bir çok blog; bir çok bay-bayan kendini bilmiş zira fikri-zihni hür zihniyet, size "nasıl iyi bir blogger olunur" postları altında ahkam keser.Lakin belirtmemde fayda var ki benim gözümde; çaktırmadan ayak parmak arasını kaşıyan,kırmızı ışıkta sümüğüyle minik topaçlar yapanlardan herhangi bir farkları yok kendilerinin.Sürç-i lisan etti isek affola...
Blog'da 1 yılıma sayılı günler kala; blog yazarlığı hakkında bazı şeyleri sorgular, kendi durumumu gözden geçirir oldum."Blog yazmak hayal kırıklığı mı?" diye mesela...
Aslında başlarda tam bir hayal kırıklığı.Zannederim ki bugün işte tam da bu yüzden; bir çok blog bir heves açılmış fakat bir kaç ay sonra internet çöplüğünde kendine en babasından yer edinmiş.Benim tabirimle: Taçsız Kral Sendromu yaşamış; yani kayda değer başlangıçlar yapmış ama kimsenin keşfetmediği, keşfetse dahi sallamadığı bloglar olmuş bunlar.
Bir blog için en kritik zaman; ilk birkaç aydır.Hele de benim gibi facebook,twitter,instagram gibi sosyal ağlarda izine tozuna rastlanmayacak biri iseniz; sesinizi duyurmak çok daha zor, çok daha yıldırıcıdır ve mevzu bahis bu birkaç ay amiyane tabirle "zehir zemberek" geçer...
Tüm bunları düşünerek sorguladım blog yazmanın hayal kırıklığı olup olmadığını.Sanırım beni bu sorgulamaya iten şey; biraz da blogumun 1 yaşına girmesine az bir zaman kalmış olması...
Düşündüm de; bahsettiğim "zehir zemberek" zamanı atlatmış olmasaydım, bugün internet çöplüğünde yerimi almış olabilirdim ben de..Ben de Taçsız Kral'lardan biri olarak ilan edilebilirdim bir blogger tarafından..
O yüzden iyi bir blogger olmanın 10 altın kuralı falan yoktur.Takılmayın bunlara!Asıl kural; vazgeçmemektir.Sesini duyan var ya da yok; en başta "Ben bu blogu yazarım arkadaş, hem de en babasından!" mantalitesi var seni cesaretlendirecek olan...Benim en büyük cesaretim de bu olmadı mı zaten...Birileri gelip beni okuyor zamanla ve takip ediliyorum; her ne kadar umduğumdan daha çok zaman alsa da:) Sonuçta memelerini çekip instagramda binlerce takipçi elde etmek gibi bir şey değil blog yazarlığı; her şeyden öte bir yazma kabiliyeti ister ki ben bunun hep bir yetenek olduğuna inanırım, sonrasındaysa özgünlük,emek ve zaman...
Nitekim işte o zaman geçtikçe de çocuğunuz gibi oluveriyor blogunuz; elinizde büyüyor kereta!
P.S: Bu gece ilk nöbetimizi tutuyoruz askerlikte.Canım nişanlıcığım; 1-3 nöbeti tutacak bu gece; ilk nöbet olmasından mı yoksa asla buna alışamayacak mıyım bilmiyorum ama; şimdiden bu gece 1-3 nöbetine bizatihi iştirak edeceğim kesin...
Unutmayın; "zehir zemberek" zamanlar gelir; ve geçer...