17 Haziran 2014 Salı

Ya Düğünümde Yangın Çıkarsa?

Şimdi durdum bir düşündüm de; hani şimdi eğri oturalım doğru konuşalım...Genel anlamda "şanssız" sıfatına laik miyim derseniz; evetle kalmayıp üstüme biçilmiş kaftan derim..

Bugün Milliyet'te gülümseten bir haber okudum.Daha önce blogumda bir haber yazısına yer vermemiştim. Haberin özeti : Kır düğünü konseptinde nikah masasına oturan çift yakınlarda çıkan orman yangını karşısında şoke oldular.

Gerçekten akla hayale gelmez vallahi.Hani ne bileyim; bir düğünde görümce havuza düşebilir, en kısa boylu dişi kişilik ayakkabısının topuğunu kırabilir, şişenin dibini bulanlardan bir grup haka huka dansı yapabilir hatta gelin çiçeğini bir uzaylı yakalayabilir belki..Ama orman yangını da neyin nesi...

İşin ilginci de düğünde çekilen fotograflar...Gökyüzünü siyah bulutlar kaplıyor ve inanılmaz bir görsel şölen yaratıyor dış çekim için.

Bardağın dolu tarafı çok güzel kareler elde etmeye vesile olmuş olsa da benim gözüm korktu vallahi.
Şimdi işin yoksa ya düğünümde yangın çıkarsa diye düşün dur;)



Aslında...

İşten kaytarmak istiyorum şu sıralar; ne var şu üniversiteyi bitirdiğim sene sevgili nişanlıcığım ile koca bir yazı aylak aylak geçirdiğimiz günlere geri dönebilsem...Gündüz havuzlara gitmeler, akşamları güzel bir yemek, birası cipsi ıvırı zıvırı..El ele kol kola geçen zaman yani cennetin dibi arkadaş!

Geceleri geç yatmalar, öğlen uyanıp, giyinip süslenip kendini sokaklara atmalar falanlaaar filanlar.Yok bugün cümleler kısa! Yazılarımda cümleler kısaysa bunun 3 anlamı vardır bilen bilir; 
1-Ya acelem vardır.
2-Ya canım sıkkındır.
3-Ya da canım sıkkındır.
P.S: 2 ve 3. madde aynı ; farkındayız herhalde.

Aslında; aslında'sı bu işte; işten kaytarmak istiyorum.Birkaç gün boş beleş evde oturmak mesela..Hatta kendime fresh meyve kokteylleri hazırlamak.

Neyse sanırım şimdi öğle arasında adana dürümümü yeme zamanı. 

16 Haziran 2014 Pazartesi

Son Uyarı; Yoksa Fıstık Benim Olacak Vurucam Kırbacı Vurucam Kırbacı!

Hadi sen ben o sıcaktan bunaldık diyelim; peki diğerleri?

Su sadece bizler değil tüm canlılar için hayat demek...Ay dilimde tüy bitti; nolur be cancağızım:( Bir kap yemek bir kap su!

Nerede evlerinizin, dükkanlarınızın önünde duran su kapları? Görmedikçe üzülüyor, üzüldükçe de yazıyorum işte böyle, tutamıyorum ki içimde.En güçlü sesim vicdanımın, merhametimin sesi çünkü.Unutulmuşlardan olmasın sokaktaki canlarımız; zira "Fıstık benim olacak, vurucam kırbacı vurucam kırbacı!" zihniyeti gütmek kadar suçtur ihmalkarlık, vurdumduymazlık...Çünkü sokaktaki canlar aslında bizim vicdanımızdır.

Kapınızın önüne koyacağınız sadece ama sadece bir kap su sizlere mutluluk, onlara "hayat" verir.

ONLARIN DA SU VERENLERİ ÇOK OLSUN!

14 Haziran 2014 Cumartesi

Mehmet Aydın Bıttım Sabunu Tecrübem

Başım dertte!

Ama öyle mecazi anlamda falan da değil; gerçek anlamda "başım dertte".

İnternette saç bakım ürünleri adı altında ufak bir araştırma sonucunda karşınıza ilk etapta; Head&Shoulders; akabinde de yüzde yüz doğal olmasının yanı sıra; saçlar için de kökünden ucuna kadar aklınıza gelip gelebilecek her türlü derde deva olduğu vaad edilen hatta ve hatta sivilce,sebum oluşumuna neden olan faktörleri ortadan kaldırdığı iddia edilen bir sabun olan "bıttım sabunu" karşınıza çıkıyor.

Şimdi gelelim saçımın nasıl böyle evrim geçirdiğine!

Elidor'un kalitesinin iyice yerin dibine battığını gözlemledikten sonra; ben de saçımı ne ile yıkamam gerektiğine dair araştırmacı gazeteci kişiliğimi devreye soktum ve bıttım sabununu keşfettim derken; kendime markası Mehmet Aydın Bıttım Sabunu edindim.
Neyse TıkTık; ben bunu aldım bir güzel kullandım; ilk kullanımımdan sonra adı üstünde "sabun" olduğunu düşünerek daha banyodan çıkar çıkmaz saçımı KAZIK gibi etmesine aldırış etmeden;ertesi gün pazartesi sendromumla birlikte işe gittim.Bilgisayar başında çalıştığımdan; sürekli saçımla oynayanlardanım.Allah'tan ki öyleymişim; bir de ne farkettim dersiniz? Saçlarımın dipleri tutam tutam birbirine yapışmış; sanki on gün yıkanmamış edasıyla başımda bir ağırlık olmuşken; saç uçlarımsa kuruluktan tiftik tiftik krepe yapılmış gibi...

Peki akıllandım mı; asla...Tekrar internetten bir araştırmaya koyuldum ve ilk kullanımların bu tarz sorunlar doğurabileceği, düzenli kullanımınsa cenneti vaad ettiği zırvalıklarına bir güzel inandım.Safım ben ya saf. HATTA O KADAR SAFIM Kİ; %100 DOĞAL BITTIM SABUNUNDAN DAHA SAFIM!

Sonuç olarak; bugünlere kadar geldik sevgili dostlarım.Bugün; 14.06.2014 günü tarih sayfalarına saçlarımın bu haliyle geçmiştir! Elveda bıttım sabunu...Yaşasın şampuanlar, saç kremleri, saç tonikleri, bakım maskeleri, serumlar!

P.S: Yiğidi öldürdükten sonra hakkını verme zamanına gelince; sivilce ve sebum oluşumunu engellediğine, hatta ve hatta cildi bebek yaptığına inancım sonsuz..Denendi onaylandı, kullanmaya devam...
Yazının tamamını okumaya üşenen tembeller için; yazarın sizler için beyan ettiği şükela özeti;

Bıttım sabunun saç için değil, yüz içindir...

Sevgilerimle...

13 Haziran 2014 Cuma

HAYIR!

Dün gece yarısı; geç saatlerde, hayatım boyunca gözlerimin önünden silinmeyecek anlar yaşadım.En değer verdiğim arkadaşlarımdan Şişkom'un, erkek kardeşi tarafından dövüldükten sonra, ağzı gözü mor bir şekilde can havliyle kendini sokağa atıp, bize gelmesi ve dahası ve sonrası...

Biraz olsun kendimi ve düşüncelerimi toparlamaya ihtiyacım var şimdi ama bir insan olarak elimden geldiğince "insan olmanın aynı zamanda merhamet öğretisi" olabileceğini ifade etmeliydim, etmeliyim ve içimdeki zehri akıtmalıyım.
Kafam bu kadar dalgın; içim bu kadar dar; vicdanım bir o kadar avaz avaz iken; sahip olduğum "insan olma yetisi" nin gölgesinde öküz oturmuşken; söylemeden duramadım sizlere...

KADINA ŞİDDETE HAYIR!

12 Haziran 2014 Perşembe

Asker Günlükleri Ders 1: Özlemek; kalbin, ihtiyaç duyduğuna dair yoksunluğunu gidermesi için insana hissettirdiğidir...

Sözdü, nişandı derken kafanızı ardı arkası kesilmeyen "tatlı telaşlar" başlıkları altında ütülediğim zamanları inkar edecek değilim asla.Şimdilerde ise"başa gelenin çekildiği" bir dönem olan asker nişanlısı olmaktan bahsetmek istedim.Daha önce hayatımın hiçbir döneminde bu kadar zorlanmadığımı kendime itiraf ederek başladım önce kabullenmeye..

Bu kabullenme hissine aşina olamıyor insan ki bu da farkındalık sağlayamadığınız en acı gerçekten ibaret.
İlk aşamada "Nasıl yani, şimdi istediğimde ulaşamayacak mıyım, arayamayacak mıyım, göremeyecek miyim?" lere mevzu bahis olan bir çok soru işareti oluyor kafanızda, nitekim zaman geçtikçe anlıyorsunuz ki bunların topyekun cevabı "işlerin sivil hayattaki gibi yürümediği" oluveriyor..

BEN ÖZLEMEDİM Kİ SENİ; KEDİ ÖZLEDİ..

Bir muammanın içine düşüyorsunuz onunla birlikte, akabinde sizin de hayatınız altüst oluveriyor, yalan değil.Hafta sonu dışarıya çıkmak istememenin yanı sıra işten eve - evden işe ikilisi cazipleşiyor elinizde olmadan..Zaten haftasonlarını ve iş çıkışlarını her zaman hemde her zaman onunla değerlendirdiğinizi farkediyorsunuz.Ha bir de O'ndan başka çok az arkadaşınız olduğunu...Onlarla da dışarı çıkmak yerine; evde ayıcıklı pijamalarla oturup, abur cubur eşliğinde dedikodu yapmayı yeğliyorsunuz.
Bunların yanı sıra; bu yazı içinde bulunduğum durumla doğru orantılı olarak birinci tekil şahıs seslendirmesiyle devam ederse; özlem içerikli her şey ilgi alanıma girmeye başladı.Özlemi anlatan şarkılar,kitaplar,bloglar:) 

Bir göz kalemi, bir rujdan ibaret geziyorum ortalıklarda.Öyle aman ojemin köşesi bozulmuş eyvahlar olsun diyip; 20 parmak baştan sürme devri kapanmıştır arkadaşlar! P.S: En azından askerimiz dönesiye kadar;) Saçımın dibi gelmiş olabilir ya da ojemin köşesi bozulmuş; akabine "Aman boşver!" serzenişiyle birlikte; "Batsın bu dünya" havaları :))

Benim zırvalamalarım bir köşede duradursun, uzun lafın kısası en az sevmek kadar güzel sevilmek.

Günde 2-3 kere telefonla konuşabiliyoruz.Yemin töreninden sonra 2 gece 3 gün beraber geçirdik.Kavuştuğumuz anın sevinciyle, onu birliğinin kapısına uğurlarken yaşadığım hüznü eş tutuyorum.İnanın biri birinden ağır basmıyor, nasıl bir sevinç kelimelerle ifade edilemeyen ve ona eş bir hüzün...Şimdilerde telefonunu genelde gece saatlerinde biraz olsun kullanabiliyor.Ufacık zamanları dolu dolu değerlendirmeye çalışıyoruz işte.

P.S: Blog sayfama askerlik için bir sayaç ekledim.Tahmin edebileceğiniz üzere; geri sayım söz konusu:) Tamamen kendi şahsım için itinayla hazırlanmıştır :)))

Demek ki ne imiş; yazının özeti başlığıymış.

Özlemek; kalbin, ihtiyaç duyduğuna dair yoksunluğunu gidermesi için insana hissettirdiği imiş...

10 Haziran 2014 Salı

Kendime sorular


1) En çok sevdiğin yönün nedir? 
Hayata bakış açım.
Sanırım herşeyden ama herşeyden mutlu olabilirim.Aslında canım burnumdayken; deniz kenarında bir çay içmek mesela...

2) Sen hiç yağmur altında ağladın mı?
Yağmur altında ağlamayan ölsün :)
Öğrencilik zamanlarıma denk gelmişti benim aslında.Üniversite yıllarımdayken yani... (Bak sen şu konuşana; beni gören de üniversite biteli yıllar olmuş sanır:)
O zamanlar hem okula gidiyorum; hem de tatil günlerini çalışarak değerlendiriyorum.Bir ajansa bağlı stand görevlisi olarak çalışıyorum.Gelen işe göre; kimi zaman kozmetik reyonunda bir supervisor edasıyla; kimi zaman da yılbaşında çerez satarak:)
Ajans işi yapmış olanlar bilir; tek tip kıyafet uygulaması olur ve kıyafetleri ajans sağlar..
Bir gün yine bir stand işindeyken babetlerim ayağıma vurmuştu.Nasıl bir can yakısı, nasıl bir acı...Allahım yarabbim; bütün gün ayakta zor durdum.Paydos saati geldiğinde an beklemedim; can havliyle çıktım ordan; hava da yağmurlu.
Şemsiyem vardı;açmadım.Yağmurun altında ağlaya ağlaya yürüdüm.
Zannederim ki o gün; bunu yapmak bir nevi günün stresini atma yöntemi olmuştu benim için.

3) Diyelim ki sana üçü dilek hakkı tanındı. Ama sadece insanları değiştirebileceksin. Neleri, kimleri ya da hangi özellikleri değiştirirdin? 
Bilenleriniz bilir; ilk ailemin sağlığını değiştirirdim herhalde.Tek bacaklı korsan dedeme bir bacak mesela:) Ya da anneme biraz akıl fikir :)
Babamı zengin ederdim:) E zenginlik de bir sıfat sonuçta:) Sonrası "babam sağolsun" mantalitesi vesselam..:)
Bir de herkesin bana toplu ulaşım araçlarında yer vermesini isterdim, ayakta gitmekten nefret ediyorum zira...

4) Sen hiç yaz yağmurunda denize girdin mi? 
Hayır; yalnız Mayıs ayında nişanlımla havanın pek de hoş olmamasına rağmen; denize girmiştik.

5) Yaşadığın en gülünç durum nedir?
Ortaokuldayken; Fethiye'de havuz başında bir düğüne katılmıştık.Gelinle damat salona giriş yaparken, ortam hareketlenince 2-3 yaşlarında bir bebek denize düştü, kalabalıkta ilk farkeden ben olduğumdan havuza atlayan da "gecenin kahramanı" olan da bendeniz olmuştum.Ne kadar gecenin kahramanı olduğumu düşünsem de; uzaktan "gecenin soytarısı" imajı çizdiğim kesin:)

6) Kendine ünlüler dünyasından bir eş ya da sevgili seçseydin kimi seçerdin?
Kimseyi.

7) Hayatın bir film olsa hangi aktör ya da artist oynasın isterdin?

Tabi ki Marilyn Monroe
Başka sorusu olan???


8) Sen hiç halka açık bir alanda kimsenin ne düşündüğünü umursamadan ağladın mı?
Nişanlımı; her iş seyahatine uğurladığımda...O yüzden çok ağladım öyle sokaklarda :) Tabi bir de askere uğurladığımda..

9) Süperman mi Batman mı?
Sevmem onları ben; en karizmatik REDKIT !

10) Çocukken hepimiz bir nesneyi ya da bir olayı başka bir şey zannederdik. Senin böyle ilginç düşüncelerin var mıydı?
Gece yatağıma girerken; terliklerimi ters çevirip koyardım ki gece altı pislenmesin diye:) Beyin bedava...

11) Hayatın anlamı nedir?
Nişanlım. Bir de gelecekteki bebeğimiz...

Blogger anneler fenomen çocuklar; anne bloggerlar teşhirci mi? Neden kendime anne blogger diyorum?

Bir evin bir kızıyım. Annem ben henüz 1 yaşındayken geçirdiği yüz felci sonrasında hastalanıyor ve ömrünün sonuna kadar yardıma ihtiyaç duya...